SİNEK KADAR KOCAM OLSUN BAŞIMDA BULUNSUN (Hatice MERYEM)

“Sinek kadar kocan olsun başında bulunsun” pek çok kişi için hâlâ bekâr bayanlara söylenen en bilinen söz. Çünkü toplumumuzda hâlâ “kadın başına” iş yapılmaz. “Elinin hamuruyla erkek işi”ne karışılmaz. Hem erkeğin himayesi kadını rahat (!) ettirir.



İşte Hatice Meryem de “Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun” adlı kitabında evli kadınların hallerini aktarmış. Kadın cinayetlerinin ve kadına şiddetin önlenemediği bir toplumda “sinek kadar kocalar” makbul olmaya devam eder mi yoksa “sinek küçüktür ama mide bulandırır” sözü mü ön plana çıkar bilemem ama kitaba bir göz atmak isterim, diyorsanız…

Kitapta “Ayyaşın Karısı”ndan tutun da “Genç Bir Adamın Karısı”na, “Sünepenin Karısı”ndan, “Yakışıklı Bir Adamın Karısı”na pek çok kadının evlilik halleri yansıtılmış.
Evinden kurtulmak için kaçıp evlenen var; ailesinin baskısından, zulmünden kurtulmak için.
Daha iyi bir yaşam sürmek için evlenen var; eşinin zenginliğinden, statüsünden faydalanmak için.




Kadınlar da erkekler de çeşit çeşit. Evlilikler de ona kezâ. Mutsuz bile olsalar birlikte yaşamı sürdürmeye çalışıyorlar. Belki alışkanlıktan, belki çaresizlikten. Toplumdaki “kadın”, “erkek” rollerini ön plana çıkardığımız sürece belki de devam edecek bu handikap. Her şeyden önce “insan” olduğumuzun farkına varmalı; birbirini gölgeleyen değil, tamamlayan olmalıyız belki de.   




“ ‘İyi misin kızım?’ derdi. Nedense o saat süpürgenin hortumu elimden düşer, başlardım ağlamaya. Öteki kadınlar gibi ‘Boşa bu adamı, dön babaevine, daha gençliğin güzelliğin yerindeyken dön, ne kısmetlerin çıkar,’ demezdi Adrina hanım. (Ayyaşın karısı)”

                                               * * * * *

“ ‘A kızım, sinek kadar kocan olsun, başında bulunsun; sinek kadar olsun ama olsun’ der, nihayet çeker giderdi. (Ayyaşın karısı)



                                               * * * * *

“Böyle uygunsuz soruların ardı arkası kesilmez, bazen kendimden yaşça pek büyük kadınların bu densiz soruları karşısında ne diyeceğimi bilemez, sonunda imam kocamın huşu içinde verdiği Cuma vaazlarından birini verir gibi başlardım anlatmaya: (İmamın karısı)”

                                               * * * * *

“Ben ince ruhlu bir adamın karısı olsaydım eğer… muhtemelen ben de hali, tavrı, duruşu, oturuşu pek narin, pek ince bir kadın olurdum. Karşılıklı inceliklerle geçen ömrümüzün bir vaktinde onulmaz bir hastalığa tutulurdum ve ömrüm bedbaht bir kadınınkine benzerdi ansızın. (İnce ruhlu bir adamın karısı)”

                                               * * * * *

“Asker dönüşü Cemal en büyük ağabeyiyle istetirdi beni. Tehdidin kötü bir şey olduğunu bilir ama kocaevinin babaevinden bin kat daha rahat olacağına emin olduğumdan, annemi tehdit ederdim: ‘Vermezseniz bu evde bir çocuk doğururum!’ Hemen yapardık düğünümüzü. (Avarenin karısı)”

                                               * * * * *

“Meğer sabah uykusunu çok severmiş Cemal; ağza alınmayacak küfürleri, akşama kadar kahvede okey oynayıp feneri birahanelerde, meyhanelerde arkadaşlarıyla söndürmeyi, karnı burnundaki karısına tekme tokat girişmeyi, dahası çalışmamayı çok severmiş; anlardım geçen aylar içerisinde. Oysa tek dileğim herkesin kocası gibi iş güç sahibi, evine ekmek almayı unutmadan gelen bir Cemal’di. (Avarenin karısı)”

                                               * * * * *

“Kocam mutluluk ve şükran duygularını açıkça ifade edebilmek için parmak kalınlığındaki kolumdan tutup kendisine çeker ve şöyle derdi: ‘Öyle çok seviyorum ki seni tatlım, yiyebilirim.’ (Oburun karısı)”

                                               * * * * *

“Hemen evlenmişiz; o çalmış ben söylemişim, yıllarca. Sonra ne olduysa, sırf bu dertli türkülere sebep belki, bir şeyler olmuş bize; ilk zamanlar bir vuruşta yedi can alacak gibi oturan yiğidim, sonraları omuzlarında Anadolu’nun gamı kederi, çaresiz dertlere düşmüş gibi dalgın, hayata kırgın oturmaya başlamış olurdu. (Saz aşığının karısı)”

                                               * * * * *

“Ben bir şairin karısı olsaydım eğer… ben de şiire meyyal bir kadın olurdum. Hem zaten şiire meyyal olmayanı şair ne yapsın. (Şairin karısı)”

                                               * * * * *

Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)

Kitapta anlatılan hikâyelerin iyi bir gözlemin ürünü olduğunu düşünüyorum. Kadınların yaşadıkları, düşünceleri, duyguları değişen kadın erkek profillerine göre başarılı biçimde aktarılmış. Örneğin “Marangozun Karısı”nda çocuğu olmayan bir adam ve karısının, tahta oyuncaklardan yola çıkılarak anlatılan hikâyesi oldukça etkileyiciydi.
Kitabın bütününde “bir” kadın var. “...olsaydım eğer” diyerek farklı yaş, meslek ve kültür gruplarından erkeklerle evliliğin nasıl olabileceğine dair fikir yürütüyor. Ama bunu yaparken kendi kimliği ön planda değil. Her erkekte farklı bir kadın kimliğiyle karşılaşıyoruz, “davul dengi dengine” sözünü anımsatmak istercesine.
Tema “evlilik” olunca haliyle hikâyelerin bazısında cinsellik ön plana çıkıyor.
Kimi hikâyelerde toparlamakta güçlük çektiğim çok uzun cümleler vardı. Kadının o çelişkili, karmaşık ruh halini yansıtmak için kullanılmıştır belki de. 
Kitap hakkında farklı yorumlara göz atmak isterseniz:
Oytun'la Hayat” ve  Bağdaş Kuran Gölge”nin yazıları dikkatimi çekenlerden.
Kitaptan uyarlanan tiyatro oyunu hakkında fikir edinmek isteyenler içinse 2012 tarihli bir röportaj.


                                                                                         
                                           ▬    ▬      ▬
İlginizi Çekebilir:

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ