BANA HER ŞEY SENİ HATIRLATIR (Beth HARBISON)

Hikâyenin ilk bölümü Mart 1985’te başlıyor. Erin okulun popüler çocuğu Todd’un arkadaşından hoşlanmaktadır: Nate Lawson.
İkinci bölüm günümüzde geçmekte. 15 yaş civarındaki gençlere partiler düzenleyen bir organizatör: Erin.
İsimlerden anlaşılacağı üzere hikâye Erin ve geçmişi üzerine kurulu bir aşk (!) hikâyesi.


“O, bugüne kadar gözlerinin içine baktığımda ruhunun tüm çıplaklığını görebildiğim tek kişiydi.”

                                               * * * * *

“O, bugüne değin gerçek bir aşkla bağlandığım tek erkekti. Yaşamayı sürdürmeyi başarmak yıllarıma mal oldu.
Ve onsuz yaşamaya alışmışken geri döndü.”

                                               * * * * *

Erin bir yıldır kızı Camilla’nın okul arkadaşı Amy’nin babası Rick’le çıkıyor. Evliliğe giden bu yolda Erin’in kafasını kurcalayan bir isim var. Geçmişinden gelen ama uzun zamandır görmediği Nate. Kitap uzun bir süre geçmiş ve günümüzdeki hikâyeyle ilerliyor. On yedinci bölümden itibaren ise günümüzde ilerlemeye devam ediyor. 

“Ben tatlı on altı yaşıma bastığımda, en iyi arkadaşlarım olan Theresa’yla Jordan bana, Theresa’nın odasında sürpriz bir parti hazırlamışlardı. Erkek arkadaşım, akşam yemeği için Theresa’nın evine gitmesi gerektiğine ilişkin ölümüne yalan söylemiş, ben de bir şeyler çevirdiklerini anlamama karşın şaşırmış gibi davranmıştım. Küçük bir partiydi. En iyi iki arkadaşım, onların erkek arkadaşları ve ikimiz… Yaşamım boyunca yaşadığım en güzel geceydi.
Roxanne’ın bunu anlaması olanaksızdı. Onun için önemli olan tek şey, vereceği partinin görkemli, gösterişli, herkesin ona hayranlıkla baktığı ve sergilediği performansla arkadaşlarını alt ettiği bir kutlamayla sınırlı olmasıydı.”

                                               * * * * *

“Yaptığı hazırlıkları bu denli saklayacak kadar uzman mıydı, yoksa ben burnumun ucunu göremeyecek kadar kör müydüm?”

                                               * * * * *

“Oof! İşte yine başlıyorduk. Şu ‘ben senden daha iyisini biliyorum, günün birinde sen de anlayacaksın’ saçmalığı… Böyle bilgiçlik taslamak, olayları daha da kötüleştiriyordu.”

                                               * * * * *

Golden Pond filmini birlikte izlemişler ve sonunda ikisi de gözyaşları içinde kalmışlardı. Bir gün filmdeki yaşlı insanlar gibi olmaya karar vermişlerdi. Elli yıl ötesindeki bir zamanı, ikisi de aynı biçimde görmüşlerdi.”


                                         

                                               * * * * *

“Var olan tek şey duygular ve hormonlardı.”

“hormonlar” ve “fiziksel çekim” hikâyenin bazı bölümlerinde fazlasıyla ön plana çıkmış (çıkarılmış) gibi geldi. Romantik bir aşk hikâyesi gibi başlayan kitapta “aşığım” dediği Nate’i görünce kahramanımız Erin çoğu zaman doğrudan fiziksel çekimin girdabına kapılıyor. Öyleki Nate’in anne babasının ayrıldığını bile çok sonra öğreniyor. Bana fazla Amerikanvari bir aşk hikâyesi gibi geldi. Belki de kitabın daha çok satması için kurgu dışı, yapıştırma gibi duran bölümlere ihtiyaç vardır. Bir de çevirideki bazı sözcüklerin kullanımına takıldım. “tatlı on altı yaş” ifadesi, ya da aşağıdaki bölümde “karar verme” yerine “yargılama” ifadesinin kullanılması nedense gözüme çarptı.

Hikâye Nate’in ailesinin boşanma sürecinden yola çıkılarak biraz daha farklı, duygusal, doğal akışında ilerleyebilir miydi, diye düşünmeden edemedim. Yine de bu tarz hikayelerden hoşlanıyorsanız - özellikle günümüzün anlatıldığı ikinci yarıdan itibaren - sıkılmadan okuyabileceğiniz, akıcı bir kitap. 

                                               * * * * *
“ ‘Bana uyar. Bana her şey uyar.’
‘Uymuyor.’ Anahtarı kontaktan çıkardı. ‘Uysa, evlilik tarihini çoktan belirlemiş olurduk. Ve düğün hazırlıklarına başla…’
Bunu söyler söylemez, yargılama süremin sonuna geldiğimi anladım. Benden bir yanıt bekliyordu ve benim, olabildiğince kısa bir zaman içinde, bir yanıtla karşısına çıkmam gerekiyordu. Neredeyse içimdeki her şey ona ‘evet’ demekten yanaydı. Öyleyse içimdeki en küçük parçamın duyduğu tereddüt, neden her şeyi engellemeye yetiyordu?”

                                               * * * * *

“Gözlerime kilitlendi. Düşündüklerimden farklı bir şey düşünmediğini fark ettim: Öylesine yakın ama öylesine uzaktık…
Bir an, tek söz söylemeden birbirimizin gözlerine baktık. Söylenecek çok şey vardı ama söylenecek şeyler öyle bunaltıcıydı ki, susmak çok daha iyiydi. ”

                                               * * * * *

“Dışarıdaki soğuk insanın kemiklerini dondururken Erin eve girdi ve o anda tam olarak algılamasa da, bundan sonraki yaşamına adım attı.”

                                               * * * * *

“Ve ben bunun acı duymaktan çekindiğim ya da sevdiğim birini kaybetmekten korktuğum için karşımdakine mesafe koyduğumu akla yatkın bulduğumu itiraf etmek zorundayım.”

                                               * * * * *

“Çok rahatsızlık veren bir durumdu. Ve dürüst olmak gerekirse, bunun bir gün olacağını bilseydim kesinlikle ölürdüm. Bence geleceği zamanı gelmeden bilmememiz de bundan dolayıdır.”


                                               * * * * *

“Anlayamayacak ya da onları göremeyecek kadar aptal olduğumuzda bile, evren işaretler göndermeyi sürdürür.”

                                               * * * * *

“Yetişkin olmak, yetişkin olmak için can atan bir çocuğun duyduğu heyecan kadar ilgi çekici bir şey değildi.”

                                               * * * * *

“Ayrıldığımızda, canım çok yandı. Düşünemeyeceğin kadar çok. Ama gerçek dünyayla kıyaslandığında Todd konusunun ne denli önemsiz kaldığını, o an bilmiyordum. O zaman bana her şey gibi gelmişti. Zaman geçtikçe, bunun hiçbir şey olmadığını anladım.”

                                               * * * * *

“Gençken gerçek bir bakış açısıyla bakamadığımız için hata yaparız. İşte gençlik çağında, birkaç ay sonra seni sıkacak biriyle evlenmek için Tanrı’ya yalvarmamızın nedeni de budur.”

                                               * * * * *

“Tüm bu zaman boyunca, gerçek sevginin gürültüden, gösterişten ve abuk subuk şovlardan oluşmadığını anlayamamıştım.”

                                               * * * * *

“Nate asla büyük gösterişlerin adamı değildi. Bu onun hatası ya da eksikliği değil, doğasıydı.”
                                           ▬    ▬      ▬
İlginizi çekebilir:

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

ADSIZ ÜLKE (Alain-FOURNİER)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE (Osman BALCIGİL)