PEYGAMBERİM HZ. MUHAMMED (Şaban DÖĞEN)
Din
yalnızca ibadet etmek üzerine mi kuruludur. Bir insanın inancı gereği belirlenen
şekilde ibadet etmesi ya da belli ritüelleri yerine getirmesi yeterli midir? Bunun
yanında başka neler gereklidir? Yardımlaşma, birbirine saygı gösterme, doğayı
koruma, aileye önem verme gibi hasletler dinin ya da inancın neresindedir?
Tüm bu soruların cevapları bir yaşamın satır aralarında gizli.
Tüm bu soruların cevapları bir yaşamın satır aralarında gizli.
Kişisel
düşünce ve görüşlere yer verilmeden, bilgi ve belgelerden yola çıkılarak
hazırlanmış bir kitap.
“Hz. Nuh
gibi büyük bir peygamber bile yüzlerce senelik peygamberliği esnasında ancak
seksen kişinin imanını kurtarmaya vesile olabilmişti. Hz. İsa’ya ancak 12 kişi
gönül verebilmişti. Resûlullahı ise sadece Veda Hutbesinde, ona her şeyleriyle
teslim olup dinleyenlerin sayısı yüz yirmi bini bulmuştu. (Önsöz – Şaban Döğen,
Nisan, 1992)”
*
* * * *
“Onun
hayatından öğreneceğimiz çok şeyler var. Her hareketi, her sözü ibretlerle
dolu, hayatın her safhasına ışık tutan o büyük insan ve yüce Peygamberin
hayatını öğrenmek, her davranışımızda onu örnek almak en önemli ve ilk
vazifelerimizden değil midir? (Önsöz – Şaban Döğen, Nisan, 1992)”
*
* * * *
“Tarih
571 yılının Rebiülevvel ayının 12’sini gösteriyordu. Nisan’ın yirmisiydi.
Günlerden ise pazartesiydi. Vakit sabaha yakındı, yani seher vaktiydi.”
*
* * * *
“Bu nur
çocuğun annesi Âmine’ydi. Zühre Oğulları kabilesinden Vehb’in kızıydı.
Babası da
Abdülmuttalip’in oğlu Abdullah’tı. Her ikisinin de soyu Hz. İbrahim’in oğlu
Adnan’da birleşmekteydi.
Kâinatın efendisi olacak nur çocuk ne yazık ki, dünyaya gözlerini
açtığında babasını göremeyecekti. Çünkü doğumundan iki ay önce Suriye’ye
yaptığı ticaretten dönerken Medine’de vefat etmişti.”
*
* * * *
“Mekke’nin
bir âdeti vardı. Çocukları sütannelere verirler, yaylalara gönderirlerdi. Çünkü
Mekke’nin havası çok sıcak ve bunaltıcı, yaylanın havası ise oldukça güzeldi.
Üstelik yaylada düzgün Arapça konuşuluyordu. Böylece çocuklar daha sağlıklı
yetişiyor ve dillerini daha düzgün öğrenmiş oluyorlardı.”
*
* * * *
“Gerçekten
Abdülmuttalip, nur torununu ölünceye kadar yanından ayırmadı. 82 yaşına
girmişti. Aniden hastalandı. Nur çocuğu, oğullarından birine teslim edecekti.
Ebu Leheb’i düşündü. Serveti çoktu, ama merhameti azdı. İncitebilir,
üzebilirdi.
Ya Abbas? O buna
layıktı. Ama onun da çoluk çocuğu çoktu. Ebu Talip’in ise malı azdı, ama
şefkati çoktu, yufka yürekliydi. Daha babası sormadan, ‘Ona ben bakarım!’
dedi.”
*
* * * *
“
‘Doğru!’ dedi Bahira. Bir ara sırtına bakıp peygamberlik mührünü gördü. Şüphesi
kalmamıştı. Ebu Talip’e dönüp dedi ki: ‘Yeğenini al, geri götür! Onu Şam’ın
kıskanç Yahudilerinden koru. Eğer onlar da benim gibi tanırlarsa, ona kötülük
edebilirler. Çünkü yeğenin ilerde nam ve şan kazanacaktır. O son peygamberdir.
Durma, onu hemen geri götür!’”
*
* * * *
“Peygamberimiz
25 yaşındaydı. Namusluluğu, doğruluğu, dürüstlüğü ve sadakatıyla halkın
sevgisini kazanmıştı. Halk ona ‘Güvenilir Muhammed’ manasında ‘Muhammedü’l –
Emin’ derlerdi. Onun bu özelliği güven kaynağı oldu. Kureyş kabilesi ticaretle
uğraşırdı. Peygamberimiz de o yıllarda amcası Ebu Talip’in teklifiyle ticarete
atıldı.”
*
* * * *
“Hz.
Hatice, Peygamberimizle görüştükten sonra Meysere’yi yanına çağırttı. Yolculuk
esnasında neler olup bittiğini tek tek sordu. Duydukları karşısında hayretini
tutamadı ve çok bilgili birisi olan Varaka bin Nevfel’e durumu anlattı. Ondan
aldığı cevap gönlünü rahatlatmıştı. Varaka bin Nevfel şöyle diyordu:
‘Söylediklerin
doğru ise, şüphesiz Muhammed bu milletin peygamberidir. Ben zaten bu millet
içerisinde bir peygamber çıkacağını biliyor ve onu bekliyordum. Zaman tam onun
zamanıdır.”
*
* * * *
“Peygamberimizi
Müslüman olarak gören kişilere Sahabi denildiğini biliyoruz. Arapçada arkadaş manasına
gelen bu kelimenin çoğulu Sahabe veya Ashabtır.”
*
* * * *
“İster
inansınlar, ister inanmasınlar, her şeye rağmen hakikatleri duyuracaktı. Çünkü
Cenab-ı Hak, ‘Öğüt ver; sen ancak öğüt vericisin. Onları doğru yola zorlayıcı
değilsin’ (Gâşiye Sûresi, 21-22) buyurmuştu.”
*
* * * *
“Edebiyattan,
özellikle de şiirden, sanattan anlayan, fesahat ve belagat bilen herkes Kur’ân
karşısında etkilenmiş, inanmasa bile hayret ve takdirden kendini alamamıştır.”
*
* * * *
“Resûl-ü
Ekrem Taif’te güçlükle karşılaşmıştı. Ama bu onu yıldırmadı. Çünkü vazifesi
anlatmaktı. Allah onu hakikatleri duyurmakla görevlendirmişti. Tesir ettirip
ettirmemek, Allah’a aitti.”
*
* * * *
“Mekke’den
Medine’ye hicret eden Müslümanlara Muhacir, onlara kucak açıp yardım eden Müslümanlara
da Ensar denir.”
*
* * * *
“Mekke
devrinde tebliğde ağırlığı, iman esasları teşkil etmekteydi. Peygamberimiz daha
çok Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik ve âhiret gibi konular üzerinde
durmuştu.
Medine’de ise daha
çok dinin sosyal hayat ve uygulamayla ilgili yönlerini anlatmıştı.”
*
* * * *
“Artık
Medine’de İslam’ın yayılmasına engel olacak Mekke müşrikleri yoktu. Bunun için
yayılması daha kolay olmuştu. Ne var ki, burada da daha büyük bir tehlike
sahneye çıktı. Bunlar içi dışı bir olmayan, gönülden inanmadıkları halde
inanmış gözüken münafıklar topluluğuydu. Münafıklar müşriklerden daha
zararlıydılar. Müslümanlar arasına giriyor, kafalarını karıştırıcı çeşitli
sorular soruyor, akıllara şüpheler atıyor, İslâma olan bağlılıkları sarsmaya
kaleyi içten fethetmeye çalışıyorlardı.”
*
* * * *
“Yahudiler
Hz. İsa’ya da Hz. Muhammed’e inanmazlar, Hıristiyanlar da Peygamberimizi kabul
etmezler. Ama Resûlullahın getirdiği iman esaslarından birisi de peygamberlere
imandır. Âyette de görüldüğü gibi İslam bütün peygamberlere inanmayı şart
koşar. Bir kimse Hz. Muhammed’in peygamberliğine inansa da, Hz. İsa’ya veya Hz.
Musa’ya inanmasa Müslüman sayılmaz. Bütün peygamberler aynı iman esaslarını
getirmişlerdir. Ama İslâmın dışındaki diğer hak dinler asıllarını koruyamamış,
zamanla değiştirilmişleridir.”
*
* * * *
“Resûl-ü
Ekrem’in güzel bir âdetiydi. Mağlup ettiği tarafla münasebetlerinin gergin
olmasını istemez, yumuşatma yoluna girerdi. Bunun küçümsenmeyecek derecede
faydaları vardı.”
*
* * * *
“Bu
öğütlerden sonra Resûlullah, Hz. Muâz’la birlikte giden heyete son defa şu
tavsiyelerde bulundu:
‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.
Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!
Birbirinizle anlaşınız, iyi geçininiz ve ihtilafa düşmeyiniz!”
▬ ▬ ▬
İlginizi
çekebilir:
2.Güldeste