FİLLER SULTANI İLE KIRMIZI SAKALLI TOPAL KARINCA (Yaşar KEMAL)
“Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlar genelde masallar; devler,
cinler, perilerdir sıklıkla kahramanları; çocuklara anlatılır çoklukla gelişsin
diye hayal güçleri, öğrensinler diye iyiyi, güzeli. Peki ya büyüklere anlatılan
masallar?
Masallar uyutmak için anlatılır ya bazen… Biz de “Beni uyutma, kandırma”
anlamında kullanırız bu sözü, “Bana masal anlatma!”
Ama
şimdiki masalımız öyle mi ya! İnsanın okudukça okuyası geliyor; merakla,
ilgiyle, acaba ne olacak diye.
Eee, kolay mı sultan olmak, tüm dünyaya
hükmetmek, güçlü bir fil olmak? Kolay mı fillerle karıncalar arasında
haberleşmeyi sağlamak fillerin sağ kolu olmak, hüdhüdlerin başı ulukepez olmak?
Kolay mı fillerin emrinde çalışmak, onlara kocaman bir saray yapmak, fil
olabilmek yolunda çaba harcamak, karınca olmak?
Sözü artık ustaya bırakmak lazım. “Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı
Topal Karınca”nın hikâyesini Yaşar Kemal’den okumak, okurken de düşünmek lazım.
“Karıncaları dize getiremezsek
bugün, dünyanın tekmil yaratıkları ve tarih bizi bağışlamayacaktır. Tarih bizim
bugünkü zaferimizi altın harflerle yazacaktır. Filler bugünkü savaşta büyük
utkuyu hak etmiştir, çünkü filler görkemlidir, çünkü filler soyludur, çünkü
filler çalışkandır. Kırk yüzyıllık filler tarihi durmuş orada, gökte bize
bakıyor. Yurdumuza saldıran, bize düşmanlık gösteren karıncalara karşı bugünkü
savaşta kesin utkuyu kazanmazsak tarih, filler tarihi bizi bağışlamayacaktır.”
*
* * * *
“Gün
kavuşurken akşama, ülkelerdeki karıncaların sayısı yarı yarıya inmişti.
Karıncaların kaçanı kurtulmuş, kaçamayanları ezilmişti.”
*
* * * *
“Biz
sana ne yaptık da bizi bu duruma soktun? Bak karşıya, karınca ülkeleri ne halde
gör, gör de o taş yüreğin bana acıyacağına, bu yıkılmış, dünyanın en güzel
ülkelerine acısın.”
*
* * * *
“Şu
karşıda gördüğümüz yıkım, toz duman bizim değil, sizlerin, karıncaların
saldırısıdır. Bunu bütün dünya böyle biliyor. İlk saldırı karıncalardan geldi,
siz, siz, siz karıncalar bizim evlerimizi, kentlerimizi, başımıza yıktınız,
işte bunun karşılığını da aldınız.”
*
* * * *
“Filler
azlık, sizler çokluksunuz. Ama bilmeliydiniz ki haklı azınlık, haksız
çoğunluktan daha güçlüdür.”
*
* * * *
“Uslu
karıncalar o topal karıncanın soyundan da bir tek karınca
bırakmayacaklardı.
‘Bu topal
demircilerdir, bu kırmızı sakallardır dünyayı karıştıran, filleri kışkırtıp
ülkenizi yıktıran, bu hayınlardır,’ dedi sultan.”
*
* * * *
“
‘Değer, yaşamak her şeye değer,’ dediler karıncalar. ‘Ölüm umutsuzluktur,
oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar.’”
*
* * * *
“Her
işin başı budur. Bu içten örgütlenme, çürütme işini ele alırsak, insanlar buna
beyin yıkama diyorlar, karıncaların beyinlerini yıkayabilirsek, onlara
karıncalıklarını unutturabilirsek, her şeyi kazandık demektir. Bu düzen
kıyamete kadar sürer, siz de, biz de karıncaların sırtından onların alın
terleriyle cennet bir dünya yaşarız, değil mi?”
*
* * * *
“Gökler
boyunca hüdhüd soyunu korumak için durmadan düşünmüş, şimdi de yeryüzünün
tekmil yaratıklarını tutsak kılmak isteyen, fillere yanaşmıştı. Fillerin
çağıydı bu çağ. Yeryüzünü baskıları altına alacaklar, tekmil yeryüzünü,
karınca, kuş, ağaç, börtü böcek, çiçek, insan sömüreceklerdi. Bunun için de
önce beyinleri, duyguları, toprağı, suyu, bedenleri yozlaştıracaklardı. Filler
sultanı çok akıllı gidiyordu, iyi düşünüyordu. Ona yardım etmeliydi. Önce
karıncaları on beş, yirmi, kırk, bin parçaya bölmeli, sonra da bu her bölüğü
ötekine can düşmanı etmeliydi. Bölünmüş karıncalar, hiçbir zaman bir güç
olamazlar, sonuna kadar da tutsak kalırlardı.”
* * * *
*
“Filce
öğrenip aya uçacağız, varıp ayın dallarına konacağız, filler gibi.”
*
* * * *
“Ve
karıncalar ülkesine doğru hüdhüdler uçtular. Kötü karınca dilini, kuş dilini
unutup, unutturup soylu fil dilini öğrenmek, öğretmek sevinci içindeydiler.”
*
* * * *
“Hiçbir
karıncaya göz açtırmayacak, bir tek sözcük düşündürmeyecek onlara oyuncaklar
bulmalıyız. Karıncalar eğer düşünecek olurlarsa erinde gecinde bu özgürlük
düzeninden kurtulmanın bir yolunu bulurlar. Düşünce için bu dünyada her şey
sonsuzdur. Karınca da olsa, düşünce bir gün bir yolunu bulup fili yener.”
*
* * * *
“Ancak
hor görülenler, zayıf olanlar, hırslılar, karıncalıktan çıkmış olanlardır ki
soylarına hayınlık ederler.”
*
* * * *
“Biliyorum,
ben de biliyorum şu insan yaratığının her şeyi berbat ettiklerini. Tanrı hiçbir
yaratığı onlara benzetmesin. Onlar gibi, tanrı hiçbir yaratığı ölüm karşısında
delirtmesin. Biliyorum, onların işi doğumlarından ölümlerine kadar
kendilerinden, ölümden, gerçeklerden kaçmak. Ve bu kaçıştan, korkudan dolayı
önlerine ne çıkarsa yok etmek…”
*
* * * *
“Şimdi
dönseler de sultana karıncaların kendisine ne biçim bir oyun oynadıklarını,
kırmızı sakallıların yerine kendilerinin sakallarını boyayıp ölülerini ona
verdiklerini, karşılığında da ambarlar dolusu yiyecek aldıklarını, onu
kandırdıklarını söyleseler yer yerinden oynar, sultan yeryüzünde ne kadar karınca
varsa kökünü keserdi. Keserdi ya, bu boyalı kırmızı sakallarla sarıca
olduklarına kimi, nasıl inandırırlardı?”
*
* * * *
“Nasıl
korkunç, iğrenç bir kıyıma uğramışlardı, filler bile karıncalara, öteki
karıncaların sarıcalara yaptıklarını yapmamışlardı.”
*
* * * *
“Kitaba,
düşünmeye düşman edeceksiniz onları. Okusalar da fil kitabı okuyacaklar.”
*
* * * *
“En
büyük, en eski karıncaları birbirine düşürecek yol korkudur. Birbirine karşı
onları korkutacaksınız.”
*
* * * *
“Bunlar
birbirlerini sevmeye başladılar mı, sevginin olduğu yerde bireycilik barınamaz,
korku, aşağılanma barınamaz, zinhaaar, sevgiye izin vermeyeceksiniz.”
*
* * * *
“Umutsuz
olmaları iyi. Bizim yapacağımız en birinci iş onların umutlarını öldürmek
olacak içlerindeki umut tamamen söndüğü gün onların karıncalıkları da bitecektir.”
*
* * * *
“Çalışarak,
sultanın izniyle her karınca birer fil olabilir. Evet, sultanın izniyle… Sultan
her çalışkan karıncaya bir fillik verebilir. Karıncalar fil olabilirler
sultanın izniyle. Ama karınca kadar fil olabilirler, salt.”
*
* * * *
“Bu yeni
icatlar artık karıncalara, karıncalıklarını bir iyice unutturmuştu. Hiçbir
karınca, karınca olduğu günleri anımsayamıyordu bile. Bellekleri yunmuş,
arındırılmıştı. Borazanlar, radyolar, sinemalar, televizyonlar, gazeteler
onları her gün yeni bir kalıba döküyorlardı. Karıncalıklarıyla da birlikte de
karıncalar türkülerini, eski babadan, atadan kalma şiirlerini, destanlarını,
kilimlerini, evlerini, saraylarını, yollarını yordamlarını unutup gitmişlerdi.”
*
* * * *
“Umutsuzluk
tutsaklığın gıdasıdır. Umutsuzluk köleliğin anasıdır. Umutsuzluk yüreğin
yıkımıdır. Umutsuzluğu körükleyeceğiz. Yıl on iki ay, gece gündüz karıncaları
fil etme okulundan çıkan aydınlar, radyonun, sinemanın, televizyonun,
gazetelerin başına geçecekler, durmadan durmadan umutsuzluğu söyleyecekler.”
▬ ▬ ▬