KUĞU (Gudbergur BERGSSON)
İzlanda edebiyatından bir yazar: Gudbergur Bergsson
Kitabı: Kuğu
“Kuğu, alışılmışın dışında bir özgünlüğe ve farklılığa sahip bir roman. (NDR Radio)”
“Bu romanda, ergenlik çağındaki bir kızın varoluşla ilgili sıkıntılarını alışılmışın dışında bir ustalıkla anlatan önemli bir yazarı keşfedeceksiniz. (Milan Kundera)”
Kitabı: Kuğu
“Kuğu, alışılmışın dışında bir özgünlüğe ve farklılığa sahip bir roman. (NDR Radio)”
“Bu romanda, ergenlik çağındaki bir kızın varoluşla ilgili sıkıntılarını alışılmışın dışında bir ustalıkla anlatan önemli bir yazarı keşfedeceksiniz. (Milan Kundera)”
“Dokuz
yaşında bir kız, dükkanlardan mal aşırdığı için göz hapsinde tutulmak üzere
köydeki bir çiftliğe gönderilir, bu tipik bir İzlanda usulü cezadır. Güçlü,
değişmeyen manzara içinde, kız eski gelenekler ve yeni fikirler arasında
bölünmüş bir toplum bulur.”
*
* * * *
“Yol,
beni evden uzaklaştıran ve geri döndüren yol, aynı kalsa bile, dönüşüm
gidişimden çok farklı olacak.”
*
* * * *
“Tepelerden
çıkıp düzlüğe vardıklarında, kız karşısındaki uçsuz bucaksız arazinin derinliğinde
boğulacağını düşündü. İçi endişeyle doldu. Doğa muazzam heybetliydi, kendisi
ise küçücük.”
*
* * * *
“İnsanlar
bakarken bile görmek için bakmıyorlardı, böylece yabancılar arasında yalnız
olduğunu keşfetti ve öyle kalmayı tercih etti.”
* * * *
*
“Yine
de, televizyon kapalı olduğunda kitap okumayı düşünebilirdi, ama basılı ortamda
öykünün gelişmesi o kadar uzun sürüyordu ki, zihnini hızla dolduran bereketli
malzemeye boyun eğmek zorunda kalıyordu. Öyküyü aceleye ve sözcükleri geçiştirerek
keyifli hale getirmeyi denediğinde olayın bütünlüğü bozuluyor ve anlaşılmaz
oluyordu; yine de en eğlenceli kısmı buydu. Eğer zihni kurgunun ötesine doğru
uçuşa geçmişse, sayısız sözcük ve sıkıcı cümleler arasından büyük çabalar
sonucu ulaştığı final, hayal ettiğinden daha da basmakalıp oluyordu.”
*
* * * *
“Hendeğin
kıyısında kavradığı yaşamla ölüm arasındaki küçücük fark onu adeta felce
uğrattı ve birden bitkin bir halde yere uzandı. Geleceğinin aniden yok olması
ne kadar kolaydı, anlık bir olaydı, ayağını hafifçe hendeğin kenarından
uzatmasıyla, suyun içinde kendi sonuyla karşılaşacaktı. Yaşam, acayip bir
biçimde ölüme yakındı. Hemen peşinden gidiyordu, onunla birlikte doğmuştu.”
*
* * * *
“Çok
fazla konuşmuyordu, ama davranışları ve yüzünün ifadesiyle gayet açık
anlatıyordu. ‘Yaz tatillerinde, evde ailenle birlikte olmaktan daha güzel bir
şey yoktur.’”
*
* * * *
“Ancak
sözlerini geri aldı ve doğal olamayacak kadar nazik bir ses tonuyla ekledi.
‘Tabii ki ciddi değilim; yoksa öyle miyim? Düşünmeden söylenen her şey
ciddidir.’”
*
* * * *
“Gülüyor,
şarkılar söylüyordu ve başlangıçta herkes onu hoş karşılamıştı, ama bir süre
sonra bu neşe giderek daha talepkâr ve onun kahkahalarına ayak uyduramayan
insanlara karşı daha acımasız bir hal aldı. Bir hafta geçmeden herkes onun bu
joie de vivre (yaşama sevinci) halinden kaçmaya ya da görmezden gelmeye
başladı. Ziyaretçiler azaldı.”
*
* * * *
“Çiftçinin
kızının kendini savunma söylevi sona erdikten sonra, ırgat onun bu davranışının
sebebinin, evdeki kitaplıkta duran köy yaşantısı ile ilgili kitapların
hiçbirisini okumamış olmasında kaynaklandığını söyledi.
‘Bir düşün’ dedi. ‘Burada kırsal yaşamın coşkusuna dair öyküler anlatan
bir sürü kitap var, ama onların kızı, tek evlatları, bir tanesini bile okumadı.
Sadece okul kitapları ve dersten arta kalan zamanlarda aşk romanları ya da
yasalara saygısız, özgür düşünceli, taş kalpli insanların öyküleri… Ve böylece
köy, geçmişi tozlu raflarda duran kitaplara gömülerek terk ediliyor ve yalnız
bırakılıyor ve kimse bu konuda bir şey öğrenmek istemiyor.’”
*
* * * *
“Genç
insanlar o kadar umursamazdı ki, sözleri bilmediklerini ve umurlarında
olmadığını hiç utanmadan, büyük bir rahatlıkla itiraf edebiliyorlardı. Bununla
birlikte, içten içe bu tarz duygusal vatan türkülerini bilmeleri ve köy
şenliklerinde söyleyebilmeleri gerektiğinin farkındaydılar. Ancak şenlikler sadece
yılda bir kez düzenleniyordu ve bunları ezberlemeye değmiyordu.”
*
* * * *
“Çiftçi,
firar eden atı görmemiş gibi yaptı ve kız işaret ederek ona göstermeye cesaret
edemedi, çünkü kendisi daha iyi görse bile, çiftçinin gözünden kaçan bir şeyi
ona göstermeye hakkı yoktu.”