RÜZGARIN GÖLGESİ (Carlos Ruiz ZAFON)
Küçük bir çocuğun “Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı”nda seçtiği bir kitap onun ve çevresindekilerin yaşamını nasıl etkileyecek?
Macera, gerilim, kitapların büyülü dünyası.
Rüzgarın Gölgesi
Kitabın yazarı Carlos Ruiz Zafon, bu kitabın her bir bölümü için birer müzik parçası da bestelemiş. Kitabı okurken dinlemek hoş bir deneyim olabilir. Müzikler için isme tıklamanız yeterli: Carlos Ruiz Zafon
Macera, gerilim, kitapların büyülü dünyası.
Rüzgarın Gölgesi
Kitabın yazarı Carlos Ruiz Zafon, bu kitabın her bir bölümü için birer müzik parçası da bestelemiş. Kitabı okurken dinlemek hoş bir deneyim olabilir. Müzikler için isme tıklamanız yeterli: Carlos Ruiz Zafon
“Babamla
Santa Ana Sokağı’nda, kilise meydanına bir taş atımı uzaklıktaki mütevazı bir
apartman dairesinde oturuyorduk. Daire, büyükbabamdan miras kalan kitabevinin
bir üst katındaydı. Kitabevinde ikinci el kitaplar ve koleksiyoncuların
ellerindeki az bulunur baskılar satılıyordu; babamın bir gün benim olmasını
umut ettiği büyülü bir dükkândı. Kitaplar arasında büyüdüm. Toz kalıbına
dönüşmüş sayfalarında, kokularını bugüne dek ellerimde taşıdığım düşsel dostlar
edindim.”
*
* * * *
“ ‘Gel,
Daniel, üstünü giyin. Sana bir şey göstermek istiyorum,’ dedi.
‘Şimdi mi? Sabahın
beşinde?’
‘Bazı şeyler yalnızca karanlıkta görülebilir,’ dedi, babam. Yüzünde
parlayıp sönen gizli gülümseyişi büyük olasılıkla kitaplığındaki yıpranmış
Alexandre Dumas romanlarından birinin sayfalarından ödünç almıştı.”
*
* * * *
“
‘Günaydın, Isaac. Bu, oğlum Daniel,’ diye tanıttı, babam. ‘Yakında on birine
girecek ve bir gün dükkân onun olacak. Burayı tanımasının zamanı geldi.’”
*
* * * *
“Tıka
basa dolu kitap rafları, geçitlerden oluşan labirentler, devasa bir
kütüphanenin inanılmaz geometrik görüntüsü, tüneller, eşikler, platformlar ve
köprülerle örülmüş bir arı kovanı gibi aşağıdan yukarıya doğru yükseliyordu.
Babama baktım, afallamıştım. Bana gülümseyerek göz kırptı.
‘Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı’na hoş
geldin, Daniel’”
*
* * * *
“
‘Burası gizemli bir yer Daniel, bir mabet. Burada gördüğün her kitabın, her
cildin bir ruhu var. Onu yazanın, okuyanların, onunla yaşayıp onu düşleyenlerin
ruhu. Bir kitap sürekli el değiştirir, birileri gözleriyle sayfalarını sürekli
tarar, kitabın ruhu gelişir ve güçlenir…’”
*
* * * *
“
‘Geleneğe göre, burayı ilk kez ziyaret eden kişinin istediği herhangi bir
kitabı seçip sahiplenmesi, yok olmasına asla izin vermemesi gerekiyor,
böylelikle o kitap her zaman yaşayacak. Bu çok önemli bir sorumluluk. Bir ömür
boyu,’ diye açıkladı, babam. ‘Bugün sıra sende.’”
*
* * * *
“Yüzlerce,
binlerce ciltle dolu koridorlarda gezindim. Yürürken, bu duvarların ötesinde,
dışarıdaki dünyada insanların kendileri için bir şeyler yapmak yerine yaşamlarının
her akşam futbol ve pembe dizilerle geçip gitmesini umursamadıklarını, hatta
bundan memnun olduklarını, oysa bu kitaplarının her birinin kapakları arasında
sonsuz bir evrenin keşfedilmeyi beklediğini düşündüm.”
*
* * * *
“Belki
de buranın büyülü havasına yenik düşmüştüm, ama Rüzgârın Gölgesi’nin yıllardır, büyük bir olasılıkla ben daha
doğmadan önce orada beni beklediğine emindim.”
*
* * * *
“Babama
göre Gustavo Barceló mesleki deyişle yüklü biriydi ve saray büyüklüğündeki
kitapçı dükkanı ticaretten çok bir tutku içindi. Kitapları sınırsızca seviyordu
ve – bunu kesin olarak reddetse de- herhangi biri dükkana gelip de gücünün
satın almaya yetmeyeceği bir cilde tutulursa, Barceló alıcının o kitabı
tesadüfen karıştıran biri değil de ciddi bir okur olduğunu hissederse fiyatı
düşürüyor, hatta onu hediye ediyordu.”
*
* * * *
“Barceló’nun
yüzünde kurnazca bir gülümseyiş belirip kayboldu.
‘Diğer bir
söyleyişle, on. Yaşını büyütme, seni afacan. Yaşam senin yardımın olmaksızın
onu halleder.’”
*
* * * *
“O
kitapla birlikte her şey değişti. O zamana dek okumak yalnızca bir görevdi. Ne
için olduğunun ayrımına varmaksızın, özel hocalara ve öğretmenlere ödenen bir
çeşit bedeldi. Okumanın verdiği keyifleri tatmamıştım; ruhsal yolculukların,
düş gücüyle uzak diyarları gezmenin, güzelliklerin lezzetini bilmediğim gibi
edebiyatın ve dilin gizeminden habersizdim. Tüm bu şeyler benim için bu romanla
başladı.”
*
* * * *
“Çocukluk
tuzaklarından biri de, bir şeyleri duyumsayabilecek kadar anlayamamaktır.
Zamanla zeka neler olduğunu kavrayabilecek duruma geldiğinde, yürekteki yaralar
çok derine işlemiş oluyor.”
*
* * * *
“ ‘İyi
misin?’ diye sordu bir ses, karanlığın içinden.
Kısa bir süre önce yardım etmeyi reddettiğim dilenciydi. Utandım,
gözlerinden sakınarak başımı salladım. Yürüyerek uzaklaşmaya başladım.”
*
* * * *
“Isaac
gülümsedi. Şaşırmış görünüyordu. ‘Gerçekten de öyle. Ben de seni çok soru soran
ve hiçbir şey bilmeyen, biraz can sıkıcı biri olarak düşünüyordum.’”
*
* * * *
“Sanki
yaşam yeterince karmaşık değilmiş gibi insanlar kendi yaşamlarını daha da
güçleştirmeye yöneliyorlar.”
*
* * * *
“Kütüphanenin
dışında akıp giden dünya günden güne farkına bile varmaksızın belleğini
yitirirken, kendimi dünyalarla, sahipleri bir okyanusun karanlığında yitip
gitmiş ruhlarla ve milyonlarca terk edilmiş sayfayla sarmalanmış olarak
duyumsadım.”
*
* * * *
“On
altıncı doğum günümdeki o gecenin uzak anıları duygularıma bir sürgü çekmiş ya
da yaşam beni duygusal üzüntülerimden
kurtararak bir tatil bağışlamaya karar vermişti, artık büyümeye
başlayabilirdim.”
*
* * * *
“Düşmanınız
olarak gördüğünüz kişi düşmanca davranmayı bırakınca ona karşı olan tüm
düşmanlığınızın bitebildiğini fark ettim, yeni bir dost kazanmıştım.”
*
* * * *
“Kapıcı
resme sanki uğurlu bir tılsımmış, gençliğine geri dönüş biletiymiş gibi baktı.”
*
* * * *
“Bu
yolla Fortuny ailesi sakince yaşadıkları bir yerde ruhlarının ve yüreklerinin
sesini keserek yılların gizlice geçip gitmesine izin verdi, gerçek duygularını
dile getiren sözcükleri unuttular ve aile, koca kentteki birçok benzerleri gibi
aynı çatı altında yaşayan yabancılara dönüştü.”
*
* * * *
“İster
bilinçsizce, ister kötü niyetle söylenmiş olsun bir çocuğun yüreğini zehirleyen
sözcükler onun belleğinde iz bırakır, er geç onun ruhunu yakar.”
*
* * * *
“Ürkekçe
gülümsedi. ‘Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Darılma ama kimi zaman bir yabancıyla
konuşmak tanıdığın biriyle konuşmaktan daha kolay. Neden böyle?’
Omuz silktim. ‘Büyük olasılıkla,
bir yabancı bizi olmamızı istediği gibi değil, olduğumuz gibi görür de ondan.’”
*
* * * *
“O
günlerde, babasının soyadı Fortuny olmasına rağmen kendini Carax olarak
tanıtmaya yeni başlamıştı. Önceleri kimi çocuklar bunun için onunla alay
ettiler, tabii bir de ‘Yoksullar Çetesi’nin bir üyesi olduğu için. Bana da
güldüler, çünkü aşçının oğluydum. Çocukların neye benzediklerini bilirsiniz.
Derine inildiğinde, Tanrı onları iyilikle doldurmuştu, ama onlar evlerinde ne
duyuyorlarsa onu tekrarlıyorlardı.”
*
* * * *
“Don
Ricardo Aldaya’nın herkesçe korkulan bir adam olmaktan ve yüzüne karşı açıkça
yağcılık yapılmasından artık bıktığı böylece anlaşıldı, yanlarından geçerken
insanların kendilerini bir paspas gibi yere atmaları onu bezdirmişti.
Dalkavukları, korkakları ve fiziksel, ahlaki ya da zihinsel zayıflık gösteren
her çeşit insanı aşağı görüyordu. Çırak bile olamayacak alçakgönüllü bir çocuk,
onu güldürebilecek ruh ve cürete sahipti.”
*
* * * *
“Antony
Fortuny, Catalan sosyetesinin en tepesindeki adamın nasıl olup da hala
kendisine bile bir yabancı olan çocuğun anlattığı hikayelere ve yaptığı
şakalara katıla katıla güldüğünü görmekten şaşırmıştı, kendisi çocukla hiçbir
zaman konuşmamış ve yıllardır onun mizah yeteneğini gösteren bir işaret
görmemişti.”
*
* * * *
“Birisi
genç ve yetenekli – hatta dahiyse – yetiştirilmesi gerekir, tersini yapmak
kişiyi boş yere harcamak ve sapkınlık demektir.”
*
* * * *
“Gözlerinden
kibir ve kabadayılık akıyordu, davranışları küçümseyici ve aşırı kibardı.
Julian bu kendini beğenmişlik zırhının altında yatan boşluk, korku ve
güvensizlik duygularını okuyarak ona dostça gülümsedi.”
*
* * * *
*
* * * *
“Yaşam
tarzı olmayan insanlar her zaman başkalarının işlerine burunlarını sokarlar.”
*
* * * *
“Jacinta,
Penelópe’ye onu sevdiğini hiçbir zaman söylemedi. Dadı gerçek sevginin
hareketlerle belli edileceğini, sözcüklere gerek olmadığını iyi biliyordu.”
*
* * * *
“Eğer
herkes birinden canavar olarak bahsediyorsa, ortada iki olasılık vardır, bu
adam ya bir azizdir ya da öykünün tamamını anlatmıyorlardır.”
*
* * * *
“Sonrasında
bir kafede otururken ya da caddelerde dolaşırken onun gözlerinin içine
baktığımda, soru sormaya hiç gereksinmeden onun hala Penelópe’ye âşık olduğunu
anladım.”
*
* * * *
“ ‘Para
kazanmak kendi içinde zor bir iş değil’ diye içini döktü. ‘Zor olan, hayatını
adadığın değerli şeyleri yaparak onu kazanmak.’”
*
* * * *
“Julian
bir keresinde bana bir öykünün aslında yazarın kendisine yazdığı, başka türlü
keşfedemeyeceği şeyleri kendisine anlattığı bir mektup olduğunu söyledi.”
*
* * * *
“Julian’ın
tüm yazdığı şeyler içinde kendime en yakın hissettiğim cümle, hatırlandığımız
sürece hayatta kalırız, olmuştur.”
*
* * * *
“Bea
okuma alışkanlığının yavaş yavaş öldüğünü, kitabın bize içimizi gösteren bir
ayna, içten bir ayin olduğunu, okuduğumuz zaman bir işi tüm kalbimizle ve
aklımızla yaptığımızı ve büyük okurların gün geçtikçe daha da azaldığını
söylüyor.”
▬ ▬ ▬
2.İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit
3.İskambil Kağıtlarının Esrarı - Jostein Gaarder
İlginizi
çekebilir:
1.KarKurdu – Glenn Meade2.İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit
3.İskambil Kağıtlarının Esrarı - Jostein Gaarder