BEYAZ DİŞ (Jack LONDON)

Jack London’un ünlü eseri “Beyaz Diş” bugünün kitabı. Çocukken beğeniyle okuduğum kitaplardan biriydi benim için. Dünyanın, insanların bir hayvan tarafından anlatılması ilgimi çekmişti açıkçası. Bir süre önce nedendir bilmem tekrar okumak istedim bu kitabı. Belki de bu kadar karmaşanın olduğu bir çağda insanı farklı bir bakış açısıyla yeniden görmek istedim. Kitaba geçmeden önce Can Yayınları’nın tanıtım yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Vahşi kapitalizmin “altına hücum” dönemini konu alan yüzlerce eserin çoğu, altın arayıcılarının kişisel öykülerini yüzeysel bir yaklaşımla anlatır. Farklı bakış açısıyla diğerlerinden ayrılan Charlie Chaplin’in Altına Hücum filmi dışında, konuyu değişik bir biçimde irdeleyerek insanı evrensel boyutta sorgulayan en önemli eserlerden biri, Jack London’ın Beyaz Diş adlı romanıdır. Dünya görüşünü, “Köpeğe kemik atmak hayırseverlik değildir. Hayırseverlik, kendin de en az köpek kadar açken kemiği köpekle paylaşmaktır,” diye özetleyen London, Beyaz Dişte Kuzey’in karlarla kaplı bölgelerinde sürdürülen yaşam kavgasını, soğuk, açlık ve hayatta kalma mücadelesini insanların değil, aynı koşulları onlarla paylaşan hayvanların açısından aktarıyor.
 Beyaz Diş, damarlarında hem kurt hem de köpek kanı taşıyan bir kurt kırmasıdır. Ana babası dışında kendi türünden canlıları hiç tanımadan bir mağarada yaşarken, bir gün dışarıdaki gerçek dünyayla yüz yüze geliyor. Çok farklı görünümü, çok farklı kuralları ve düzeni olan bu yerden, dünyayı ve yaşamı keşfetmeye başlıyor. Kurdun köpeğe dönüşümü, koşulların insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de hayatı nasıl değiştirdiğini yansıtıyor.

“Koşulların insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de hayatı nasıl değiştirdiği”. İşte bu cümle bu seferki okumamın ana ekseni oldu diyebilirim. Jack London’un müthiş iç ve dış gözlem gücüyle, bunları dile getirişiyle yine çarpıcı bir okuma oldu benim için.

“Aslında oldukça kasvetliydi dünyası ama onunla karşılaştırabileceği başka bir şey bilmediği için kasvetli olduğunun farkında değildi kendisi. Loş bir ışık oluyordu içeride hep, fakat gözleri başka ışık tanımamıştı ki. Küçücük bir dünyaydı onunki. Sınırları mağaranın duvarlarıyla başlayıp bitiyordu ama dışarıdaki geniş dünya hakkında bir bilgisi olmadığı için, varlığının böyle dar bir alanla sınırlı olması onda bir sıkıntı yaratmıyordu.”

Hayata, dünyaya yavru bir kurdun gözlerinden bakıyoruz. Onun gözlerinden dünyayı ve insanı izlerken aslında tüm karmaşayı insanın meydana getirdiğini fark ediyoruz. Bitmek bilmeyen istekleri, doymak bilmeyen arzuları, hep daha fazlasını istediği hırs dolu yaşamıyla kendine ve çevresine verdiği zararı görüyoruz. Tüm bunların yazarın bakış açısıyla aktarılması kitaba ayrı bir güzellik katmış.

                                               * * * * *

“Yavru kurt bir insan gibi düşünebilseydi, yaşamı doymak bilmez bir iştah, dünyayı da sayısız iştahı kabarık canlının kol gezdiği, birbirinin peşine düştüğü, avlayıp avlandığı, yediği ve yendiği, şiddet ve kargaşa dolu olan tam bir oburluk ve katliam kaosu içinde, insafsız, plansız ve amaçsızca tesadüflerle yönetilen bir yer olarak tasavvur edebilirdi.
Ama küçük kurt bir insan gibi düşünmüyordu. Olaylara böyle geniş bir açıdan bakmıyordu. Onun tek bir amacı vardı, aynı anda yalnızca tek bir arzusu ya da düşüncesi olabilirdi.”

                                               * * * * *

“Beyaz Diş somurtkan ve aksi bir hayvan olup çıkmıştı. Zaten doğuştan çabuk öfkelenen bir yapısı vardı, şimdi bu sonu gelmeyen eziyetler karşısında daha da hırçınlaşmıştı. Canlı, neşeli, çocuksa yanı artık pek ortaya çıkmıyordu. Lip-lip fırsat vermediği için, kamptaki diğer yavrularla hiç oynayamıyordu. Beyaz Diş yaklaşır yaklaşmaz Lip-lip onun üzerine atılıyor, kabadayılık taslayarak tehdit ediyor ya da kaçıp gidene kadar dövüşüyordu.”

Doğuştan sahip olduğumuz özelliklerimiz içinde bulunduğumuz şartlara göre filizlenmeye başlıyor. İnsanın sahip olduğu özelliklerin, bulunduğu çevre şartlarının ne kadar önemli olduğu “Beyaz Diş”le hayat buluyor adeta. Yer yer içim acıyarak okuduğum sayfalar, bölümler oldu. Kim bilir belki de bazı öğrencilerimle bütünleştirdim “Beyaz Diş”i. Sevgiden, merhametten, ilgiden yoksun; bir yerlere tutunmaya çalışan ama yol boyu sendeleyen, doğru yerde doğru zamanda doğru kişiyle karşılaşınca kendini toparlama yolunda önemli adımlar atan.… Destek olmaya çalıştığımız, kendine sağlıklı bir yol çizmesi gerektiğini hatırlattığımız, zaman zaman ilgili kurumlara yönlendirdiğimiz. 
Kitaplarda yazılanları acımasız buluyoruz ya bazen, oysa çevremize biraz daha dikkatli bakınca nelerle karşılaşıyoruz aslında.      


                                               * * * * *

“Hareketleri öteki köpeklerden daha hızlıydı, adımları daha süratli, daha kurnazca, daha öldürücü, daha kıvrak, çelik gibi kasları ve sinirleri daha sağlam, daha dayanıklı, daha zalimce, daha acımasız ve daha zekiceydi. Bütün bu özellikleri kazanmak zorundaydı, aksi halde başının çaresine bakamaz ve içine düştüğü bu düşmanca ortamda sağ kalamazdı.”

                                               * * * * *

“Yolda geçirdiği uzun saatler ve kızağı çekmek, Beyaz Diş’i güçlendirmişti; zihinsel gelişmesi de neredeyse tamamlanmış sayılırdı. İçinde yaşadığı dünyayı iyice tanıyordu artık. Dünyaya bakışı katı ve maddeciydi. Onun gözünde dünya sert ve zalim bir yerdi, sıcaklıktan, sevgi ve şefkatten yoksun, ruh güzelliğinin bulunmadığı bir yerdi.”

                                               * * * * *

“Yakışıklı Smith bu işten zevk alıyordu. Yakışıklı Smith korkakların zalimliğine sahipti. Kendisi başkalarından yediği tokatların ve ağır sözleri altında ezilip büzüldüğü için, kendisinden zayıf olan varlıklardan bunun öcünü alıyordu. Bütün canlılar güç sahibi olmayı sever, Yakışıklı Smith de bu konuda bir istisna değildi. Kendi türü üzerinde gücünü gösteremeyince, daha zayıf varlıklara yöneliyor ve onlardan besleniyordu.”


Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)

İlk olarak “hasibecengiz blogspottaki” “kitap eleştirisi, beyazdiş, jack london”a yer vermek isterim. (Bu yazıdan da anlayacağımız gibi kitabın farklı yayınevlerinden baskıları mevcut. Siz de tanıtımları okuyarak istediğiniz bir yayınevini tercih edebilirsiniz. Sayfa sayıları da farklı olabilir; çünkü kitap çocuk/gençlik serilerinde de yer aldığı için kısaltılmış olabiliyor. Ben de okul kütüphanesinden aldığım “Morpa Kültür Yayınları”nın baskısını okudum.) “hasibecengiz” de Jack London’un gözlem gücünden oldukça etkilenmiş. Kitaptan anladığım üzere yazar kurtları ve köpekleri ya çok iyi gözlemlemiş ya da bolca belgesel seyretmiş, zira her bir hareketlerini ezbere yazmış gibi. Öyle gerçekçi ki üstelik.”
Diğer yorum ise “kitap ve yazar”dan “jacklondon beyaz diş yorumu”. Gayet ayrıntılı, ilginç bilgiler içeren bu yazıyı da okumanızı tavsiye ederim.
Keyifli okumalar
                                 ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

YEŞİL MÜREKKEP (Osman BALCIGİL)

SANATIN GEREKLİLİĞİ (Ernst FISCHER)

DEDE KORKUT HİKAYELERİ