BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE (Grigory PETROV)

Finlandiya, özellikle eğitimde yaptığı atılımlar ve yüksek PISA sonuçlarıyla son yıllarda ülkemizde sıkça sözü edilen bir ülke.
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” Finlandiya’nın geçmişteki günlerini, yaşam tarzını; siyasi ve coğrafi durumunu anlatan bir kitap. Atatürk’ün askeri okullarda okutulmasını tavsiye ettiği bir kitap olduğu için özellikle son yıllarda adı sıkça duyulur oldu. Tabii Finlandiya eğitim modeliyle ilgili tüyoları yine bu kitapta arayanların sayısı da az değil sanırım.




İtiraf etmem gerekirse kitabın adını ilk duyduğumdan beri türünün roman olduğunu düşünüyordum – belki de isim bakımından “Vadideki Zambak”a benzettiğim içindir –. Kitap hakkında araştırma da yapmadığımdan kitabı açınca benim için sürpriz oldu.
Yazar, yeri geliyor anılarından söz ediyor yeri geliyor gerçek ya da hayali kahramanların hikayelerini anlatıyor; bazen de bir rehber gibi davranıp Finlandiya ve kültürü hakkında bilgi veriyor. Neyse ki tüm bunlar bölümler halinde aktarıldığı için takip edilmesi, anlaşılması kolay.
Elimdeki baskı Nilüfer Yayıncılık’a ait.




Kitabın ilk otuz sayfasında yazar, kitap ve Finlandiya hakkında bilgiler aktarılmış. “Yazar kim, hangi sebeple Finlandiya’da bulunmuş, kitabı yazmaktaki amacı ne?” gibi soruların yanıtlarını bu sayfalarda bulabilirsiniz. Finlandiya’nın tarihi, kültürü yine bu bölümde. Finlandiya’nın kalkınması yolunda öncülük eden Snelman’ı da unutmamak lazım. Bu bölümün sonunda ise kitabın özellikle Balkan ülkeleri ve Türkiye’deki etkisinden söz ediliyor.

Finlandiya’nın refahından sorumlu tek kahraman olarak Snelman’ı göstermek tabii ki doğru olmaz. Bu her şeyden önce onunla aynı görüşlerde olan ve ona destek veren kişilere haksızlık olur. Bunun dışında, gerçek anlamda ekonomik ve manevi kalkınma Snelman’ın 1868’de Senato’dan istifa etmesiyle gerçekleşti. İşte o zaman, 1870’li yıllarda çiftçilik, sanayi ve en önemlisi orman sanayisi hızla gelişmeye başladı ve ülkenin refahının temelini oluşturdu. 1879’da çıkan yasaya göre Fin vatandaşları, hiçbir engelle karşılaşmadan istedikleri meslekle uğraşabileceklerdi. Yine aynı yıl sosyal güvencenin ve ülkenin sağlık hizmetlerinin temelini oluşturan yeni kanunlar çıkarıldı. Finlandiya giderek daha hızlı gelişiyordu ve tabii ki Snelman’ın bu süreçteki rolünü abartmamak elde değil. (JOHAN WİLHELM SNELMAN)”

                                               * * * * *

Tabii ki kitapta Snelman’ın kişiliği değiştirilmiş, idealleştirilmiş ve ateşli halk savunucusu haline getirilmiştir. Snelman asla böyle biri değildi. Bize öyle geliyor ki kahramanın çizgileri Petrov’un hayatında yayılmış, onun kendi çizgileriyle birleşmiştir. ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitaptaki Snelman karakteri daha çok Petrov’un yansımasıdır. ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitaba konu olan efsanenin Yugoslavya’da, Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaptığı etkileri okurlara anlatacağız. (JOHAN WİLHELM SNELMAN)”

Snelman o kadar idealist ve girişimci bir ruh olarak çıkıyor ki karşımıza, bu kişi gerçek olamaz diyorsunuz. Nitekim yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi Petrov adeta ütopik bir yaklaşımla kendi hayalindeki tüm olumlu özelliklere Snelman’la kimlik/hayatiyet kazandırıyor. Bu kadar mükemmeliyetçi bir karakter oluşturmasında aldığı din eğitimi ve papaz oluşundan kaynaklanan dünya görüşünün etkisi olduğu da söylenebilir.

                                               * * * * *

Aynı dönemde ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ Türkiye’de de ilginç gelişmelere konu oluyordu. Kitap Bulgarcadan Türkçeye çevrilmişti ve 1928’de İstanbul’daki kitapçılarda yerini aldı. O anda Türkiye geçiş ve modernleşme dönemi yaşıyordu. Bu düşüncelerin başında ‘Türklerin atası’ Kemal Atatürk yer alıyordu. Bu kitapla Atatürk’ün nasıl tanıştığı bilinmiyor, fakat okuduğunda çok etkilendi ve bu kitabın askeri okullardaki eğitim programına dâhil edilmesini emretti. Yıllarca Türk subayları ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitabı, ülkelerindeki ‘yenilenen hayatı’ yönetmek için okudular. Baskıların birinde kitaba şöyle bir önsöz yazılmıştı: ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’, Türkiye’de modern Türkçeyle yazılmış en çok okunan kitaplardan biridir. (BALKANLAR’DA)

                                               * * * * *

1960’ta Türkiye’de, Cemal Gürsel tarafından darbe yapıldı. Birkaç ay sonra darbede yer alan subaylara, dünya görüşlerini ve eğitim derecelerini öğrenmek amaçlı anket yapıldı. Ankette şöyle bir soru da vardı: Okuduğunuz hangi kitap sizi en çok etkiledi? Cevapların çoğu aynı kitabı işaret ediyordu: ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ - M. Vituxnovskaya  (BALKANLAR’DA)

Okuduğum bu açıklama beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Tabii ki yaşanan süreci, konuşulanları bilemeyiz; ama kişilerin okudukları bir kitaptan da etkilenerek böyle bir oluşumda yer alması?! Kitapta bir ülkenin ilerlemesi için yapılması gerekenlerden söz ediliyor; herkesin yaptığı işi en doğru, en iyi şekilde yapması ve çevresindeki insanlara da yardımcı olması gerektiği anlatılıyor. Dışarıdan müdahaleyle bir şeyleri değiştirmeye çalışmak ne kadar doğru ya da kalıcı olur bilemiyorum. Aşağıdaki paragrafı okuyan birinin sadece yönetime kabahat bulup onu değiştirmeye çalışması da üzücü.

“Ülkelerin dağılması veya milletlerin düzgün ve huzurlu yaşaması sadece devlet için çalışan bakanlara, krallara veya milletvekillerine bağlı değildir. Bunlar her vatandaşı ilgilendiren konulardır. Kim olursa olsun; kas gücüyle veya beyin gücüyle çalışsın, herkes hep bu meseleleri düşünmelidir. (KAHRAMANLAR VE MİLLET)”

                                               * * * * *

“Finlandiyalılar çok sevdikleri soğuk ülkelerini ‘Suomi’ diye adlandırırlar. Bu kelime Fin dilinde ‘Bataklıklar Ülkesi’dir. (KAHRAMANLAR VE MİLLET)”



                                               * * * * *

“Uzun yıllar boyunca Finlandiya’nın birçok yerinde bulundum. Yazı da, kışı da, baharı da, güzü de gördüm. Zengin ticaret ağına sahip şehirlerini gezdim. Göller ve ormanlar arasında kaybolan ıssız köylerinde de bulundum. Halkın yaşam tarzını birçok yönden inceledim. Günlük işlerine, bayramlarına, eğlencelerine tanık oldum.
Müzik, edebiyat, resim, tiyatro ve mimari alanlarındaki gelişmeleri takip ettim. Ve açık konuşacağım: Hayran kaldım. (SONSUZ MÜCADELE)”



                                               * * * * *

Finlandiya’nın eğitim sistemi üzerine ne desem eksik kalır. Böyle bir sistemin ülkemizde uygulanması pek çok açıdan maalesef mümkün değil; ancak imrendiğimi de ifade etmeliyim.

“Okuldaki derslerin dağılımı özel bir yöntemle yapılıyor. Sabahları iki saat sekizden ona kadar ve iki saat de öğleden sonra ikiden dörde kadar. Bu yüzden öğrenciler uzun süre havasız ortamda oturmaktan yorulmamış oluyorlar. Sınıflar her zaman iyice havalandırılıyor. Kışın, boş zamanlarında Finlandiyalı gençler saatlerce buz patenleriyle kayıyorlar, kayak yapıyorlar. Yazın ise koşuyorlar, yüzüyorlar, top oynuyorlar. Kaslarını, ciğerlerini, ellerini, ayaklarını geliştiriyorlar, vücutlarını güçlendiriyorlar, sağlıklı yetişiyorlar. (SONSUZ MÜCADELE)”



                                               * * * * *

“Johan Wilhelm Snelman, 12 Mayıs 1806’da Stockholm’de dünyaya geldi. 4 Temmuz 1881’de Danskarby’de vefat etti. Kendisi dönemin büyük bir bilim adamı, derin bir filozofu ve ünlü bir siyasetçisiydi. Ancak, Snelman’ın büyük ünü Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olmasındandır. Snelman ve arkadaşları, halk öğretmenleri sıfatıyla sürekli hizmet ederek bataklıklar ülkesini beyaz zambaklar ülkesine dönüştürmeyi başarmışlardır. (SNELMAN)

                                               * * * * *

“Veba, kolera ve tifo mikropları gözle görülmüyor: Çok minikler, fakat koca eyaletleri mahvediyorlar. Halk ve toplum arasında manevi hastalıklara neden olan mikroplar vardır. Muhtemelen bunlar kolera mikrobundan daha tehlikelidir. (FUTBOL)

                                               * * * * *

“Yeteri kadar kültürlü olmayan halkları, basit sarhoşları örnek almayın. Bunlar kültürlü hayatı en çirkin şeylerde öğreniyorlar. Almanya’da birahanelerden başlıyorlar. İngiltere’de futbol topunu benimsiyorlar. Yükseklere bakın, Avrupa’da yaratıcılık evlerini ziyaret edin. Düşünce kiliselerine gidin. Almanya’da ‘Tugenbund’ (Erdemliler ittifakı) dolduran binlerce kişiye özenin. Ruhunuzun gelişmesi için çalışın. Şu atasözünü unutmayın: ‘Sağlam ruh sağlam vücutta bulunur.’
Finlandiya gençliği, unutmayın: ‘Sizin göreviniz topu yükseğe ve uzağa atmak değil, halkınızı yükseklere çıkarmaktır. Vatanınızı hızlı bir şekilde geliştirmektir. (FUTBOL)”



                                               * * * * *

“Bütün okul kitaplarında krallar ve onların yardımcıları, soylu ailelerin savaşı, kontlar, generaller, en iyi ihtimalle yüzlerce bilim adamı, meşhur yazarlar ve ressamlar konu ediliyor; özgeçmişleri masaya yatırılıyor; geniş biçimde savaşlar, saraydaki entrikalar, diplomasinin kurnazlıkları, komplolar ve isyanlar anlatılıyordu.
Yüzlerce ve binlerce yıl nesilden nesle çeşitli ülkelerdeki halkların nasıl yaşadığı ya üstü kapalı anlatılıyor ya da bundan hiç bahsedilmiyordu.
Milyonlarca köylü, şehirli, işçi ya da diğer meslek gruplarından insan asırlar boyunca tarihin kapsama alanı dışında yaşadılar ve hâlâ yaşamaya devam ediyorlar. (KÖYLÜLER)”

Eskiden tarihin kapsamı dışında kalan pek çok insan, günümüzde internet aracılığıyla tarihe not düşüyor çoğu zaman. Günlük olaylara yer veriyor, onları kendi bakış açısıyla yorumluyor. Özellikle “kişisel” blog yazanları ve haber sitesi hazırlayanları bu gruba dâhil edebiliriz. Dolayısıyla bu mecrada yazdıklarımızla tarihe tanıklık ediyoruz adeta.

                                               * * * * *

“Bilgi olmadan, bilgi açlığı duymadan, öğrenme isteği olmadan ne bilim ne de bilim adamları olur.
Aynı şekilde sanat olmadan, sanat ruhu olmadan, güzellik ihtiyacı olmadan sanat olmaz. (PAPAZ MAKDONALD)

                                               * * * * *

“Dinde de böyledir. Kudüs’te, İsa elinde dua kitabıyla dolaşmıyordu. O insanların kalbinde dua ihtiyacını, dua gereksinimini, gerçek gereksinimini, sevgi ihtiyacını uyandırıyordu. (PAPAZ MAKDONALD)

                                               * * * * *

“Şüpheci, inkârcı demek değildir ve ‘şüphe etmek’ körü körüne ‘kabul etmemek’, kapalı gözlerle kontrol etmeden kabul etmemek demektir. (PAPAZ MAKDONALD)

                                               * * * * *

“Snelman ve arkadaşları Finlandiya’yı uyandırmak için bütün ümitlerini tek bir şeye bağlamışlardı: Gençleri bilinçli şekilde eğitmek. (EBEVEYNLER VE ÇOCUKLARI)”

                                               * * * * *

“Terk edilmiş boş arazilerde ne güller, ne salatalıklar, ne de patatesler yetişiyor. Oralarda ısırgan otu, dulavratotu ve yabani otlar yetişiyor. Halkın kafasında ve kalbinde de bunlar var. (KAROKEP)”

                   * * * * *

“Yeter ki halka akıllı şeyler söyleyin. Halka hayatın güzelliğinden bahsedin. (KAROKEP)”

                   * * * * *

“ ‘Tomas Gulbe’ firmasının kuralı şudur: Her yıl firmanın gelirinden yüz bin mark köylerde kütüphane kurmaya ayrılıyor. Yüz bin mark yetenekli köylülerin Danimarka’ya, Hollanda’ya ve İsviçre’ye gönderilerek, orada daha güzel şekilde köy işleri ve tarımı öğrenmeleri için ayrılıyor. Ve nihayetinde yüz bin de ülkenin önde gelen âlimlerine, yazarlarına, ressamlarına ve aktörlerine yurtdışına gitmeleri için ayrılıyor. (KAROKEP)”

Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)

Kitap benim için çıtanın altında kaldı diyebilirim. Belki de methini o kadar duydum ki çıtayı ben yüksek tuttum; bu sebeple de bana pek hitap etmedi. Kitapta anlatılanları fazla idealist buldum.
Yazarın kafasında kurduğu “kutsanmış ülke” imajı belki de Finlandiya ile hayat buluyor. Bunu desteklemek için de kitabında hayali kahramanlara yer veriyor ya da gerçek kişileri idealize ediyor. Kitabın ülkemizde yayımlandığı yıllarda muhakkak ki etkisi daha kuvvetliydi. İnsanlar muhtemelen kitapta anlatılanlarla o günkü Türkiye arasında bağ kuruyordu. Büyük bir savaştan sonra ayağa kalkmaya çalışan bir ülkede doğaldır ki kitaba ilgi çok daha fazlaydı. Günümüzde ise “Atatürk”ün tavsiye ettiği kitap olması okunurluğunu artırıyor kanısındayım. Kitabın “mutlaka” okunmasını tavsiye edenler oldukça fazla. 

Kitap hakkında kısa bir bilgi veren “Yeşil Dokunuş” kitap hakkındaki düşüncelerini belirtiyor. Bu yazıda dikkatimi çeken şey: Kitapta sözü edilen aydınlanmanın nasıl gerçekleşmesi gerektiğinin maddelere halinde sıralanması.
Medium”da Talha Keskin kitapta yer alanları başlıklar altında özetliyor. Kitabın farklı yayınevlerinden pek çok baskısı var. Bu yazıda tanıtılan kitabın sonunda Osmanlıca baskının kırk sayfası bulunmakta. Kitabın o baskıdaki adı ise: “Beyaz Zambaklar Memleketinde”
Son olarak Bünyamin Özcan “Sanat Karavanı”nda yazar, kitap, Finlandiya hakkında bilgiler vererek kitap hakkındaki düşüncelerini belirtiyor.
                                       ▬    ▬      ▬
İlginizi Çekebilir:

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ