PORTAKAL KIZ (Jostein GAARDER)
Babasını on bir yıl önce, altı aydan fazla süren bir rahatsızlık
neticesinde kaybeden bir genç. Ölen babasından kendisine yazılmış bir mektup. Peki,
“Portakal Kız” kim ve konuyla ne ilgisi var?
“Sofi’nin Dünyası” ve “İskambil Kâğıtlarının Esrarı”nda olduğu
gibi yine bir genç ve gencin babası üzerinden yaşama, dünyaya felsefi bir
yaklaşım. Jostein Gaarder’in eserlerinde baba, çocuk ve hayatın anlamı hep ön
planda. Ama bu, eserlerinde “aynı”lığa yol açmıyor. Her kitabında iç içe geçmiş
olaylar merak duygusunu ön plana çıkarıyor ve anlatıma sürükleyicilik kazandırıyor.
“Odamda babamın resimleriyle dolu bir albüm var. Artık yaşamayan bir insanın bu kadar çok resmine sahip olmak bana biraz ürkütücü geliyor. Babamın video kayıtları da var. Onu konuşurken duyunca bütün tüylerim diken diken oluyor.”
*
* * * *
“Babam o zaman üç buçuk yaşındaki bir çocukla
gerçekleri konuşamayacağına karar vermişti. Bugün bunu anlıyorum ve sen de bu
kitabı okurken anlayacaksın.”
*
* * * *
“Bugün on beş yaşındayım veya tam olarak on
beş yıl ve üç hafta. İsmim Georg Røed ve Oslo’da Humle Sokağı’nda oturuyorum,
annem, Jørgen ve Miriam ile beraber. Jørgen benim yeni babam, ama ben ona
sadece Jørgen diyorum. Miriam benim küçük kız kardeşim. Daha bir buçuk yaşında
ve onunla doğru dürüst konuşmak için gerçekten çok küçük.
Tabii ki Miriam’ı babamla birlikte gösteren eski resimler ve videobantlar
yok. Miriam’ın babası Jørgen. Ben babamın tek çocuğuyum.”
*
* * * *
“Onu anlayacak kadar büyüdüğüm zaman
okuyabilmem için ‘Portakal Kız’ın hikâyesini yazmıştı. O, geleceğe bir mektup
yazmıştı.”
*
* * * *
“O, on iki veya on dört yıl önce bir Georg
için yazıldı, yani babamın henüz tanımadığı ve hiçbir zaman tanıyamayacağını
kabul etmek zorunda kaldığı zorunda kaldığı bir Georg için.”
*
* * * *
Georg’un babası doktor. Hikâyesi tıp eğitimine yeni başladığı 70’li
yılların sonunda başlıyor. Georg’a yazdığı mektupta kâh gençlik günlerini kâh
Georg’la ilgili duygularını, özlemlerini aktarıyor.
Kitapta babanın yazdığı “mektup” bölümleri “düz”, oğlu Georg’un
yaşadıklarını anlattığı bölümler “italik” olarak yazılmış. Bu sebeple kitabı
okurken kafanız karışmıyor.
“Ben
defalarca kendimin bir iki yıl sonraki halini düşünmeye çalıştım, ama senin
şimdi yaşadığın yerdeki halini yaklaşık olarak bile gözümde canlandırmayı
başaramadım. Sadece senin kim olduğunu biliyorum. Bu kadar. Bunu okurken kaç
yaşında olduğunu bile bilmiyorum. Belki on iki veya on dört yaşındasın ve ben,
senin baban, uzun süredir zamandan çekildim.”
*
* * * *
“Hemen
anlamıştım, onda çok özel bir şey vardı, sebebini anlayamadığım büyülü ve
büyüleyici bir şey.”
Babanın “Portakal Kız”la karşılaşması ve onun hakkında kafasında
oluşturduğu hikâyeler ilgi çekiciydi. Portakal Kız’ın kim olduğunu bilmiyor ve
onun nasıl bir hayat sürdürüyor olabileceğiyle ilgili kafasında pek çok hikâye
oluşturuyor. Yaşamda aslında ne kadar çok seçeneğimiz var, kendimiz için ne
kadar farklı hikâyeler oluşturabiliriz biraz da bu gözler önüne seriliyor
galiba.
*
* * * *
“Tabii ki üzülüyordum. Ama onun beni acısıyla
böyle yüklemesinin doğru olup olmadığı konusunda kararsızdım. Babam için bir
şey yapamazdım ki. O şimdikinden farklı bir zamanda yaşıyordu ve ben kendi
hayatımı yaşamak zorundaydım. Eğer bütün insanlar ölmüş babalarından ve diğer
atalarından bir sürü mektup alacak olsalardı, sonunda kendi hayatlarımızı
kontrol edemez olurduk.”
*
* * * *
“Ama daha sadece hikâyenin başını okumuştum.
Belki de gerçekten bu Portakal Kız’la ilgili bir sır vardı. Olmasaydı babam
onun hakkında herhalde bu kadar çok şey yazmazdı. Hastaydı, belki de ölmek
zorunda olduğunu biliyordu. Bu yüzden yazdıklarının onun için çok önemli olması
gerekirdi ve belki de benim için de önemliydi.”
*
* * * *
“Daha
önce hiç buraya gelmemişti, en azından benimle aynı zamanda, oysa şimdi bir
fincan çayla Cafe’de oturuyor ve renkli resimli bir kitabı karıştırıyordu.
Sanki görülmeyen bir el onu oraya oturtmuştu ve onunla buluşmaya gelmemi
bekliyordu.”
Portakal Kız’la ilgili hikâyeler yetmez mi derken neyse ki hikâyenin
ana eksenine yol almaya başladık. İskambil Kâğıtları’nın Esrarı’nda da iç içe
geçmiş hikâyelerin fazlalığı bir ara beni yorar gibi olduysa da olay iyi toparlanmıştı.
Burada da “Hikâye nereye gidiyor, aralarında nasıl bir bağlantı var, çözüme
kavuşsun artık” derken ve sıkılmama ramak kalmışken konu açıklığa kavuşmaya
başladı.
*
* * * *
“Tabii Portakal Kız hakkında hiçbir şey
söylemedim. Çünkü hislerim, babamın burada bana güvenip anlattığı şeyleri
anneme hiçbir zaman anlatmadığını söylüyordu. Çünkü o zaman annem bana bunları
anlatabilirdi ve babam bu dünyadaki son zamanlarında bu uzun mektubu yazmak
zorunda kalmazdı.”
* * * *
*
“Birçok insan yıldızların gökyüzünde yanıp
söndüklerine inanır, ama böyle bir şey kesinlikle yok. Bu izlenimin oluşmasının
sebebi en alt atmosfer katı. Nasıl hareket eden bir su yüzeyi gölün dibindeki
taşların yüzdükleri veya sallandıkları izlenimini yaratırsa, bu da öyle.”
*
* * * *
“Sonra
caddeye zıplıyor, taksiyi durduruyor, biniyor ve bana heyecanla el sallıyor.
Ama havada kaderin ağırlığı var.”
*
* * * *
“O zaman
bu meyvenin Norveççedeki diğer adı appelsin’in, geçmiş zamanda ‘Çin elması’
anlamına geldiğini biliyordu. Çünkü portakallar aslında Çin’den çıkmıştı.”
*
* * * *
“Bizim
resmi anlaşmamızı anlamak çok basitti, ama ona uymak korkunç zordu. Ama bütün
masalların kendi kuralları vardır, evet, belki de bir masalı diğerlerinden
ayıran, kurallardır. Bu kuralları anlamak hiçbir zaman gerekli değildir. Onlara
sadece uymak zorundadır insan. Yoksa sözler gerçekleşmez.”
* * * *
*
“İnsan
büyük bir şehirde birini arıyorsa ve bu insanın şehirde nerede olabileceğine
dair hiçbir fikri yoksa bir yerden diğerine koşturmak mı daha iyi, yoksa
merkezi bir yerde oturup arana kişi kendiliğinden ortaya çıkana kadar orada beklemek
mi?”
*
* * * *
“Belki
birbiriyle aynı anda sağlam ve kararlılıkla karşılaşan ve ayrılmak istemeyen
iki bakış değerinde bir yakınlık yoktur.”
*
* * * *
“Birbirimizin
geçmişine sahip olamayız, Jan Olav. Birlikte bir geleceğimiz olacak mı, soru
bu.”
*
* * * *
“Sen
Sevilla’ya kadar bütün bu yolu bir kadın
bulmak için gelmedin herhalde. Bunun için yolu bayağı uzatmışsın o zaman, çünkü
Avrupa kadın kaynıyor. Ama sen beni
bulmak istiyordun. Ve benden sadece bir tane var. Ben de Sevilla’dan
kartpostalı Oslo’daki bir adama
göndermedim. Sana gönderdim. Bana
tutunmanı rica ettim senden. Ve bana biraz güvenmeni.”
Hikâye ile ilgili spoiler vermemek adına fazla açıklama yapmak
istemiyorum. Bu kısımdan itibaren artık olayları takip etmek kolaylaşıyor.
Georg, babası ve “Portakal Kız”ın hikâyesi açıklığa kavuşuyor. Bundan sonra ise
ölmekte olan ve oğlunun ileri yaşlarını göremeyeceğini bilen bir adamın
hisleri, yaşadıkları ve en önemlisi de oğluna seslenişi ön plana çıkıyor. Duygusallık
ve hüznün yoğunlaştığı sayfalar bizi maceranın sonuna sürüklüyor. Ve maceranın
sonuna yaklaşırken kitapta yer alan ve babasının Georg’a sorduğu sorunun
yanıtını kendi içinizde aramaya başlıyorsunuz. Soru kitapta, cevap ise sizde
gizli. İyi okumalar.
*
* * * *
“Bu
kadar çıplak ve doğrudan doğa duygusunu halk edebiyatında bulursun, örneğin
Grimm kardeşlerin masallarında. Onları oku Georg. İzlanda destanlarını oku,
Yunan ve eski Kuzey mitlerini oku, Eski Ahit ‘i oku.
Dünyaya bak Georg, fazlasıyla fizik ve kimya ineklemeden önce dünyaya
bak.”
*
* * * *
“Ben
bilim adamıyım ve kesinlikle bilim düşmanı değilim, ama mitlere ve ruhların
varlığına inanan dünya görüşümü hiç kaybetmedim.”
*
* * * *
“
‘Hasret’, ‘sabır’ ve ‘özlemek’ gibi kelimeler yeni birer anlam kazanmışlardı.
Artık birbirimize gelecek yıllarda her gün görüşmeye söz veremiyorduk.
Birdenbire o kadar çıplak ve zavallı olmuştuk ki. Kalplerin zamiri ‘biz’
tehlikeli bir yara almıştı. Artık birbirimizden isteklerde bulunamıyorduk, önümüzdeki
zamanla ilgili beklentilerimizi paylaşamıyorduk.”
*
* * * *
“Bir
şekilde başkalarının tanıdığından daha iyi tanıyorsun beni, neredeyse dört
yaşından beri ikimiz hiç baş başa konuşamamış olsak bile. Çünkü ben hiçbir
zaman başka insanlarla, seninle bu mektupta olduğu gibi açık konuşmadım.”
*
* * * *
“Kimsenin
gerçekten haberi olmadığı büyük bir masalda yaşıyoruz birlikte. Oluşumunu anlayamadığımız
bir dünyada dans ediyoruz ve oyun oynuyoruz ve gevezelik ediyoruz ve gülüyoruz.”
*
* * * *
Yani teknik
açıdan bakılırsa, neredeyse otuz senedir ölü olan bir adamla düet yapmak başarı
değildi. Belki daha çok ruhsal bir zorlanmaydı.”
*
* * * *
“Bir hikâyede
ne kadar çok ayrıntı varsa, onu dinlemek o kadar heyecan verici olabilir, çünkü
sadece küçük bir ayrıntı sonuçta olanda farklı olsaydı siz hiçbir zaman
doğamazdınız. İddia ederim, binlerce küçük ayrıntı vardır ve bunlar her şeyi
öyle çok değiştirebilirlerdi ki hiç şansınız olmazdı.
Veya benim
akıllı babamdan bir alıntı yaparsam: Hayat sadece kazanan biletlerin görüldüğü
dev bir piyangodur.
Ey
okur! Sen de böyle kazanan bir biletsin ve çok şanslısın.”
▬ ▬ ▬