SÖYLEŞİLERİM (Tacim ÇİÇEK)
Sanat ve
edebiyat anlayışının değiştiği, popüler kültürün ön plana çıktığı günümüzde
“Söyleşilerim” adlı kitabı okumak benim için büyük bir keyifti. Kitabın
öğretmen bir arkadaşın hediyesi olması ise ayrı bir mutluluk.
Kitap
adından da anlaşılacağı gibi sohbetlerden oluşuyor. Yazar Tacim Çiçek’in sanat
dostlarıyla yaptığı, daha önce çeşitli dergilerde yayımlanan sohbetleri kitapta
bir araya getirilmiş. Son bölümde de yazarın kendisiyle yapılan röportajlara
yer verilmiş.
Şiir, çocuk edebiyatı, öykü; dergi, yayıncılık hakkındaki
konuşmalar
Zaman zaman sivri dilli yazılar yüzünden kitabı toplatılanlar. 12 Eylül’den sonra toplum anlayışının nasıl değiştiği
Zaman zaman sivri dilli yazılar yüzünden kitabı toplatılanlar. 12 Eylül’den sonra toplum anlayışının nasıl değiştiği
Ortak nokta: Sanat
adamı hassastır, duygusaldır. Hem yakın çevresine hem topluma karşı duyarlıdır.
Güzele güzelliğe, faydalıya kapı aralar.
Sizler de bu tarz yazılara ilgi
duyuyorsanız keyifle okuyabileceğiniz bir kitap. Kapak ve
içeriği hoşuma giden kitabın yazımına biraz daha özen
gösterilseymiş keşke.
Ufak bir
ayrıntıya da değinmek isterim. Kitapta farklı kişilerle sohbetlere yer
verildiğini söylemiştim. Alıntı yaptığım yazar ya da şairlerin ismini
yanlarında belirttim. İsim olmayan bölümler ise Tacim Çiçek’e ait.
Sanat ve
edebiyat dolu günlerle…
“Çıkışı, gazetelerin okurlarını
biçimlendirmeye dayanan ve yarayan ‘mülakat’ (söyleşi) sonuçta boyutu
değiştirilmiş de olsa ‘ilk’ yapısını korumaktadır diyebiliriz. ”
*
* * * *
“Edebi
söyleşiler eskiden dergilerin ‘olmazsa olmaz’larından iken günümüzde ‘olmazsa
da olur’larından olmuştur.”
* * * *
*
“Bizdeki
toplumsal ve sanatsal söyleşinin mimarı Yaşar Kemal’dir. Onun çizgisi ve
özgünlüğü söyleşimizi canlandırmıştır. Yaşar Kemal’in çizgisini, özgünlüğünü;
farklılığıyla renklendiren ve böylece söyleşimizi Batı’da tanıtan da Fikret
Otyam’dır. Her ikisi de edebi dillendirmeyi ve yalınlığı elden bırakmamıştır.
Söyleşiyi hikâye kalıbı olarak kullanan ve çok başarılı olan da Bekir
Yıldız’dır.”
*
* * * *
“Toplum
tüketimin tüketici fareleri oldu, bunu her gün yaşıyorum, görüyorum, ama
adamlığın geçerli ölçü birimi para. Ne kadar para o kadar adam, ne kadar ekmek
o kadar köfte gibi. Dağarcığın doluymuş felsefeciymişsin, filozofmuşsun,
yazarmışsın, ressammışsın, tiyatrocuymuşsun, oyuncuymuşsun hiç önemi yok
bunların zirvesinde bile olmanın. Paran pulun yoksa adam değilsin. Anadolu’nun
imeceleri paylaşımcılıkları yerle bir edildi. Köşe dönmeci, altta kalanın canı
çıksıncı, gemisini yürüten kaptancı, dizgeyi uzatmak olası… (Kazım Güzel )”
*
* * * *
“Veysel
Gültaş’ın edebiyatçı kimliği kimi zaman hukukçu yanının önüne geçer. Onu
ötelemek, bütün zamanına sahip olmak ister. Çünkü yapmak ve yazmak istediği
güzelliklere engel olduğunu düşünür. Öte yandan da hukukçu yanının kendisini
beslediğini ve zenginleştirdiğini düşünür, haksızlık yapmamak için bu
isteklerine engel olur. Ne zaman ve ne kadar sürer bu çatışma o güzel beyinde
bilmek olanaksız.”
*
* * * *
“Ayrımcılık
ne yazık ki her alanda kendini gösteriyor. Sanıyorum S. Faik’in sözü olmalı: ‘İnsanlara edebiyatı sevdirin yoksa
kötülüklerin önüne geçemezsiniz.’ Bu saptamayı çok önemsiyorum. Medya
arabesk kültürü bilinçli olarak pompalıyor. Edebiyatta bunun yansımasını ve
eksikliğini görmezden gelemeyiz. Edebiyatçılarımız küçük bir oluşumda büyük bir
imza olmayı, büyük bir oluşumda küçük bir ayrıntı olmaya tercih ediyorlar.
(Veysel Gültaş)”
*
* * * *
“Makedonya’da
bir yargıçla karşılaştım. Bürosundaki kitaplıkta binden fazla şiir kitabı
vardı. Tabii başka kültür kitapları da… Şimdi bu yargıçla başka bir yargıcı kıyaslamak
olası mı? Bence en çok okuması gereken mesleklerin başında hukukçular olmalı
insanımızın ve ülkemizin hakkı olan mutlu ve gerçek bir yaşama kavuşmaları
için. Bana göre iyi şiirler insana enerji veriyor. Yazdıklarımla inan ki
Nazım’ın ‘büyük insanlık’ dediği
insanımızın yanındayım. (Veysel Gültaş)”
*
* * * *
“Benim
şiir serüvenim, ben istediğim için değil, çevremdekilerin ‘Karacaoğlan’ı okuyan
dellenir’ demelerinden kaynaklanıyor. Doğru muydu dedikleri? Deneyecektim!
(Mehmet Demirel Babacanoğlu)”
*
* * * *
“Ülkemizde
‘eleştiri’ sözcüğünün içeriğini kapsayan bir eleştirmen yok. Fazıl Hüsnü
Dağlarca, bir söyleşisinde Ataç gibi bir eleştirmen olmadığını belirtiyordu..
Biz bu anlamdan geliyoruz.
Bugünkü eleştirmenler
(!) ‘değini, tanıtım’ yazıları yazıyorlar. Kimi kez öyle oluyor ki, şiirden
uzaklaşıyor; kişiliğe yöneliyor bu yazılar. Kişi övülüyor/yeriliyor. Buna da
eleştiri diyorlar, neresi eleştiri bunun? (Mehmet Demirel Babacanoğlu)”
*
* * * *
“Genel
anlamda, günümüz şiirleri toplumdan uzaklaşmaktadır. Kişiye özel yazılıyor; o
kişi anlamıyor o şiiri!.. Estetiği, güzelliği olmayan, anlaşıl(a)mayan yazın
türlerine bir ad takmışlar; ‘postmodern’. Anamalcılar (kapitalistler) böyle
istiyormuş. Böyle olunca da şiir çıkmıyor ortaya! (Mehmet Demirel Babacanoğlu)”
*
* * * *
“Yapacak
onca güzel şeyi olanların yalnızca kendi yaşamlarını değil tanımadıkları
kimselerin de yaşamlarına güzellikler kattıklarını biliyorum. Dostlarım böyle
insanlar, iyi ki onlar var ve ben iyi ki onlarla aynı zamanı paylaşıyorum. (Mehmet
Demirel Babacanoğlu)”
*
* * * *
“Aslında
şahsen tanışmasalar da edebiyata gönül vermiş olanların şahsen de tanışık
olduklarına inanıyorum. Onları tanışık yapan dil, edebiyat ve sanat
sevdalarıdır. Bu bir tür edebiyat kardeşliği, tanışıklığı diye düşünüyorum.”
*
* * * *
“Birbiriyle
barışık, yeni anlamlarla yüklü sözcükler şiiri bir sel gibi coşturarak akıttığı
vadinin sınırlarını zorlamıyorsa şiir, edebiyat adına görevini yapamıyor
demektir. Öykü ve roman gereksiz sözcükleri kaldırabilir, bir yere kadar. Şiir
asla kaldırmaz; diğer edebiyat türleri gibi hoşgörülü değildir yani. (İlhan
Soytürk)”
*
* * * *
“Şiirin
bir kalıbı yoktur, onu biçimlendiremezsiniz, o yatağında akıp gider. Şiiri,
anlayışı doğrultusunda beğenir ya da beğenmez, bu okura kalmış bir şey. Okur,
şairle ortak noktalarda buluşabilmişse o şiiri sever… (İlhan Soytürk)”
*
* * * *
“Her
çocuğun ruhsal gereksinimi, zevk ve ilgisi farklıdır. Çocuğun zevk almadığı
kitap, klasik de olsa o çocuk için bir anlam taşımaz. (İlhan Soytürk)”
*
* * * *
“Necatigil,
‘..şiir esin perisiyle veya eskilerin deyimiyle ilhamla yazılmaz, kökü derinde
olan bir bilgi birikimidir ve zamanı gelir uç verir,’ diyor.”
*
* * * *
“Şimdilerde
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sanatı salt para kazanmak için bir araç
olarak gören bir kitle türedi. Yetenekle seri yazabilecek kadar becerikli
piyasanın kokusunu çok iyi alabilecek kadar koklayıcı türedilerdir bunlar.
Sanata katkıları, sanatın ruhunu incitecek kadardır. Özellikle bir kısım
romancılarımız, şairlerimiz ve özellikle de şiir okuyucularımız… Bu bir
kültürdür. Alt kültür. Yozlaştırılmış, metalaştırılmış sanat bozuntusu alt
kültürü. (Şaban Akbaba)”
*
* * * *
“Genellikle,
okuru da yazarı da kendi gibi düşüneni arıyor. Öylesi aynadan kendisini
seyredip hayranlığında uyumaktır. Bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç
kimse bir şey düşünmüyor demektir sözünü sık sık yinelerim. (Osman Bolulu)”
*
* * * *
“Her
şeyin ve herkesin olduğu gibi her derginin de bir duruşu, edebiyata ilişkin
bakışı vardır. Bu duruş-bakış yazarın-şairin duruşu-bakışıyla örtüşüyorsa o
dergilerde daha sık yazar ve yayınlatırsın. Benim açımdan da durum çok farklı
değil. (Aydın Şimşek)”
*
* * * *
“Biliyor
musun, bizim kuşak artık Kelaynaklar gibi tek tek sayılıyor. Gidenler tarih
oluyor, kalanlar da antika. (Zeki Büyüktanır)”
*
* * * *
“Sanata
ve sanatçısına hoşgörüyle bakan, saygılı olan toplumlar gelişen ve yükselen
çağdaş toplumlardır. (Ahmet Yeşil)”
*
* * * *
“Bazen
bir insanın kendi seçimi ile ve ‘geçici’ olarak yalnızlığı yeğlemesi,
yalnızlığa çekilmesi çok kez yapıcı ve yaratıcı sonuçlar doğurur. Yaratıcı
insanlar yapıtlarını ya da buluşlarını ancak böyle yapıcı bir yalnızlık
sürecinde ortaya çıkarabilirler. Bir başka deyimle, yaratıcı kişi gereğince
yalnız kalabilmekten korkmayan insandır. Çünkü yalnız kalabildiği zaman içsel
dünyasının derinliklerine, zenginliklerine inebilir ve bunları çeşitli sanatsal
ürünlerle sizlere ulaştırabilir. (Ahmet Yeşil)”
*
* * * *
“Dünyanın
bir parçasında 22. yy. ve çok ötesi yaşanırken, aynı parçanın bile farklı
yerlerinde ya da bir başka bağımsız parçasında 10. yy. bütün hışmıyla varlığını
sürdürüyor.”
*
* * * *
“Bir
şiir gününde, Mayakovski şiirlerini okuduktan sonra, dinleyicilerden biri:
‘Şiirleriniz geçici. Yakında unutulacaklar.’ diye bağırır. ‘Bin yıl sonra gel
bana, o zaman görüşürüz.’ diye yanıtlar Mayakovski de.”
*
* * * *
“Aslında
edebiyat alanında ya da kültür kavramına giren her güzellik sonuçta toprağa
serpilmiş tohumlar gibidir. Tohum yeterli özelliklere sahipse, toprak da tohuma
uygunsa eğer karşılık bulmaları kaçınılmazdır. Tohumu çimlendirecek, büyütecek,
ürüne dönüştürecek tüm şartlardan biri olmazsa tohum yaşayamaz. Edebiyat
ürünlerini de böyle düşünebiliriz aslında.”
*
* * * *
“Disiplinli
çalışmanın bir ayrıcalık olduğunu her fırsatta yineleyen dostum/kardeşim Özge
Seçkin’in, ‘Yaşar Kemal’in bile bir paragrafı 20/30 defa yazdığı yerde, biz kim
oluyoruz ki bir kere yazmakla yetiniyoruz,’ sözüyle noktalayalım söyleşimizi.”