MARAKEŞ'TE SESLER (Elias CANETTI)
Modern dünyanın karmaşasından uzaklaşmak, masalsı diyarlara uzanmak.
Zamanın durduğu, geleneklerin devam ettiği bir ülkeye doğru.
Hangi ülke mi?
Fas.
Zamanın durduğu, geleneklerin devam ettiği bir ülkeye doğru.
Hangi ülke mi?
Fas.
Marakeş’in sokaklarında, çarşılarında dolaşmak; satıcılarla pazarlık yapmak, çıkmaz
sokaklarda yol bulmaya çalışmak, yöre insanıyla tanışmak…
Elias Canetti bizi ilginç bir seyahate davet ediyor.
Kitabın ikinci bölümünden bahsetmeden önce Elias Canetti’nin
yaşamöyküsünde dikkatimi çeken bazı noktaları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Elias Canetti’nin kökeni 1492’de İspanya’dan göç etmiş Sefarad
Yahudilerine dayanıyor. 1905 – 1994 yılları arasında yaşamış. Eserlerinde
kullandığı dil genellikle Almanca. Kimya öğrenimi görmesine rağmen edebiyat
tutkusundan vazgeçmez ve daha üniversite yıllarında yazmaya başlar. 1981 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi. Bulgaristan
doğumlu olan yazar, Viyana, Paris, Londra gibi pek çok şehirde yaşamış ve
vasiyeti üzerine ünlü yazar James Joyce’un yanına gömülmüştür.
Şimdi kitabımızı alalım ve yazarla birlikte Marakeş turumuza
başlayalım:
“«Burada
deve eti çok yenir mi?» diye sordum. Şaşkınlığımı ilgisiz soruların gerisinde
gidermek istemiştim.”
*
* * * *
“«Savaşta
Fransa’daydım» dedi. Yaşına bakılınca, Birinci Dünya Savaşı’ndan söz ettiği
anlaşılıyordu. «İngilizlerin yanında çarpıştım.» Sesini biraz alçaltarak hemen
ekledi sonra: «İngilizlere bir türlü ısınamadım. Ama günümüzde savaş, savaş
olmaktan çıktı. İnsanın önemi kalmadı artık, makineler konuşuyor şimdi.»”
*
* * * *
“Misk
gibi kokar kapalı çarşılar, serin ve renkli yerlerdir. Her zaman için
algılayacağı hoşa gider bir koku vardır burnunuzun ve koku dükkânlarda
sergilenen mallar değiştikçe değişir. Dükkânlarda isimler, tabelalar göremez,
vitrin denen şeyle karşılaşmazsınız. Satılık her şey açıkça sergilenir ortada.
Satılığa çıkarılan malların fiyatları asla bilinmez, ne fiyat etiketleri
iliştirilmiştir üzerlerine, ne de fiyatlar sabittir.”
*
* * * *
“Pazarlıkta
aldatılmamak müşteri için bir onur sorunudur; ne var ki, karanlıkta el
yordamıyla ilerlendiğinden, kolay değildir aldatılmamak. Fiyat ahlakının egemen
olduğu ülkelerde çarşıdan pazardan bir şey satın almak hüner sayılmaz. Kafası
çalışmayan salak bir kimse de çarşıya çıkar, aradığı malı bulup aldatılmadan
bir alışveriş işini başarıyla sonuçlandırabilir.
Oysa Fas çarşı pazarlarında size ilk söylenen fiyat, akıl
erdirilemeyecek bir bilmecedir. Kimse önceden kestiremez bu fiyatı, satıcının
kendisi için bile böyle bir şey söz konusu değildir, çünkü aynı mal için pek
çok fiyat vardır. Bunlardan her biri belli bir durum, belir bir müşteriyle
ilgilidir; günün belli saatlerinde haftanın belli günlerinde değişir. Fiyatlar
vardır, tek olarak satın alınan mallar için geçerlidir; fiyatlar vardır, aynı
maldan iki ya da daha fazla alındığı zaman geçerlik kazanır. ”
*
* * * *
“Geçen
yıl on beş yıllık bir aradan sonra Viyana’ya doğru yol alırken, Körler Pazarı’ndan geçtim, daha önce
böyle bir yerin olabileceğini rüyamda görsem inanmazdım. Söz konusu isim bir
kırbaç gibi şakladı üzerimde ve o gün bugün yakamı bırakmadı. Bu yıl Marakeş’e
gittiğimde, kendimi bir ara ansızın körler arasında buldum. Yüzlerce kör,
sayılabilecek gibi değil; büyük çoğunluğunu dilenciler oluşturuyordu. Bazen
sekizi, bazen onu Pazar yerinin kıyısında yan yana dikiliyor, birbirinden ayrı
gruplar oluşturuyordu.”
*
* * * **
“O
müthiş kalabalık, o hayhuy şimdi nerede kalmıştır? O göz kamaştırıcı parlak
ışık, o kulak tırmalayıcı sesler nerededir? Yüzler ve yüzlerce yüz nerede?
Böylesi evlerin sokağa bakan bir penceresi yoktur, olsa da fazla değildir. Tüm pencereler
avluya açılır, avlu da gökyüzüne. Yalnızca avlu sayesinde, insan, çevresiyle
yumuşak ve ölçülü bir ilişki içinde yaşamını sürdürür.”
*
* * * **
“İlkin
tenha sokaklardan birine saptım; dükkânların bulunmadığı, yalnızca evlerin yer
aldığı bir sokaktı burası. Duvarlara, kapıların yanı başına, kısaca dört bir yana
yerden biraz yükseğe kocaman el resimleri çizilmişti ve ellerdeki parmaklardan
her biri belirgin kenar çizgilerini içeriyordu, maviye boyanmıştı çoğu: Nazara
karşı savunmak amacıyla yapılmış el resimleriydi hepsi. Kentin bu bölgesinde en
sıkı karşıma çıkan bir resimdi, ilgili bölgede yaşayanlar bu resimleri
özellikle oturdukları evlere çiziyorlardı.”
*
* * * *
“Burada
en çok öykücülere koşuyor halk. En kalabalık ve en sürekli halkalar öykücülerin
çevresinde oluşturuluyor. Uzun zaman sürüyor gösterileri, içteki halkada
dinleyiciler yere çömüyor ve bir daha o kadar çabuk doğrulup kalkmıyorlar. Geri
kalanlar ise ayakta dikiliyor, bir dış halkayı meydana getiriyorlar; bunlar da
yerlerinden pek kımıldamıyor, büyülenmiş gibi öykücünün söz ve jestlerine
kendilerini kaptırıyorlar. Bazen iki öykücü oluyor, biri bırakıp biri
anlatıyor.”
*
* * * **
Kitabın ikinci bölümü: Özdeyişler ve Notlar. Bu bölümde Elias
Canetti’den aforizmalar yer alıyor. Kısa anekdotlar ve yaşamöyküsünü yine bu
bölümde bulabilirsiniz. İki bölümün tarzı apayrı ama yazarı daha iyi tanımak ve
farklı türdeki yazılarını bir kitapta bulmak adına neden tek kitap olmasın? Ben
yine de Marakeş sokaklarından Canetti’nin düşünce ortamına geçmekte biraz
zorlandım. Bu sebeple ikinci bölümü birkaç günlük aradan sonra okumaya
başlayabildim.
Fas’ta yazarla birlikte dolaşmak, ardından karşılıklı sohbet
etmek istiyorsanız Marakeş’in sesine kulak verin.
“Ne var
ki, özgürlüğün kaynağını soluma işinde aramak gerekiyor. Her havayı herkes soluyabilir,
soluma özgürlüğü bugüne dek gerçek anlamda yok edilmeden kalmış biricik
özgürlüktür.”
*
* * * **
“Bilge
kişi ömür boyu çocuk kalır; salt cevaplar, toprağı çorak, havayı solunamaz
duruma sokar. Bilgi, yalnızca güçlüler için bir silahtır; oysa bilge kişinin
silah kadar nefret ettiği bir başka şey yoktur. Tanıdıklarından daha çok sayıda
insanı sevmek ister bilge ve bu isteğinden ötürü utanç duymaz, haklarında bir
şey bilmediği kişilerden bir burnu büyüklükle soyutlamaz kendini.”
*
* * * **
*
* * * **
“Bir
kimseye, seni hep seveceğim demek güzel bir şeydir. Bir de bunun gerçekten
yapıldığını düşünün!”
*
* * * **
“Yumurtalar
gibi cümleler yumurtluyor, ama kuluçkaya yatmayı unutuyor üzerlerinde.”
*
* * * **
“Büyük
sözlerin, içinde su ısıtılan bir çaydanlık gibi ansızın ıslıksı sesler
çıkararak insanı uyarması yerinde olurdu.”
▬ ▬ ▬