MARAKEŞ'İN MASALCISI (Joydeep Roy-Bhattacharya)
“Marakeş, çöle açılan kapı… Cemâ-ül Fenâ, sonsuzluk meydanı… Her
şey bir gece meydanda esrarengiz bir çiftin görülmesiyle başlar.”
Bir ülke: Fas
Bir şehir: Marakeş
Bir meydan: Cemâ-ül Fenâ
Bir kitap: Marakeş’in Masalcısı
Doğu’nun mistik havasını içeren esrarengiz bir hikâye.
Kitabımızdaki masalcı ise Hasan. Diğer bir deyişle kitaptaki hikâyenin
anlatıcısı.
Romanımızın kahramanı Hasan gibi görünse de asıl kahraman, Hasan’ın kardeşi Mustafa. İlk sayfalardan itibaren anlıyoruz ki Hasan, suçsuz
yere hapse giren kardeşi Mustafa’yı kurtarma çabasındadır. Ve Mustafa’nın hapse
girmesine sebep olan olayın aslını öğrenebilmek için ilginç bir çözüm yolu
bulur. Hasan gerçeği nasıl ortaya çıkaracaktır? Peki bu mümkün müdür? Yoksa
biraz geç mi kalmıştır? Ya kafası daha da karışırsa?...
“ ‘Nihayetinde, önemli olan gerçektir,’ diye
kestirip atarız. Gene de, gençlik günlerimin sonu demek olan o olayı ne zaman
düşünecek olsam, hep aynı kapıya çıkıyorum: Gerçek diye bir şey yok.”
*
* * * *
“Aziz
gene içini çekti. Sözcüklerinin ardındaki düşünce bağlarını açığa vurmaya
çalışmadan şöyle dedi: ‘İnsan bazen sadece anlayabilmek umuduyla başkalarına
anlatıyor galiba.’”
*
* * * *
“En az
sekiz dinleyici gelene kadar beklerim. Temel kural şudur: Kalabalık arttıkça
dinleyici masala daha kolay inanır.”
*
* * * *
“Burayı
beğenmiyorsa köyüne dön. Yok eğer rızkını Cema’da çıkarıyorsan orayı övüp saygı
göstermelisin.”
görsel: cema ül fena meydanı / onur uygun - national geographic |
*
* * * *
“Her
birimiz içimizde bir evren taşıyoruz, ama dünyayı ve oradaki yerimizi algılamak
için dışarı bakmalıyız.”
*
* * * *
Hikayenin ana ekseninde Mustafa, Hasan ve biri kadın esrarengiz
iki yabancı bulunmakta. Bir olay bu kişileri birbirine bağlıyor. Ama o olay ne?
O iki yabancı aslında kim? Mustafa’nın bu yabancılarla bağlantısı…?
Kitabın
ilk sayfalarından itibaren geri dönüşlerle birlikte olayın yaşandığı geceye ve
Mustafa’yla Hasan’ın çocukluk anılarına yolculuk yapıyoruz. Bu bölümde Mustafa
kafamızda şekillenmeye başlarken esrarengiz çift hakkında öğrendiğimiz her yeni
bilgi bizi biraz daha bilinmeze sürüklüyor. Çünkü bu esrarengiz yabancılar
farklı kişilerin anlatımıyla (Garson Ali, ip cambazı Tahir, akrobat Sait,
Gardiyan Velid, Raşid…) farklı kimliklere (sarışın – esmer; evli – arkadaş –
nişanlı; şeytani – masum…) bürünüyorlar.
“Şahsen
ona gözümüzün değdiği o güne esef etsem de, bana öyle geliyor ki kızın
güzelliği ne bütünüyle şeytani, ne de masumdu. Bence bizim ona farklı
yaklaşmamızın nedeni, her birimizin yaşamın farklı dönemlerinden geçiyor
olmasıydı.”
*
* * * *
“Uzun
yıllar önceydi Hasan. Özünü hatırladığım sürece ayrıntılar önemli değil.”
*
* * * *
“Ve ben,
boyalarım ve fırçalarımla paydos saatini çoktan geçmiş olarak o hengâmenin
göbeğinde oturuyordum. O gece neden gitmekte geciktiğimi bilemiyorum. Bazen
hayatta anlamlandıramadığımız şeyler olur.”
*
* * * *
“Ama
kendi sanatını överken benimkini harcaması karşısında ne yapacağımı
bilemiyordum.”
*
* * * *
“Değerlendirmelerinde
yargılamaktan çok anlamaya çaba gösterdiğin takdirde adil olabilirsin.”
*
* * * *
“Acıyı
yaşam boyu besleyip büyütmek sağlıklı bir varoluş biçimi değildir.”
*
* * * *
“O
birtakım komplekslerle delik deşik olmuş. Sonuçta da aşırı güvensizliğini,
aşırı kendini beğenmişlikle maskelemeye çalışıyor.”
*
* * * *
“Seyirciye
şöyle bir göz attım. Aralarında tanıdık hiç kimse olmayışı tuhafıma gitti. Bu
yabancı toplulukta kaygı verici bir şeyle sezinlemiş ama ne olduğunu adlandıramamıştım.”
*
* * * *
“Gerçekle
aramızda belki bir iplik mesafesi, belki üç beş ilmek vardır ama neyin ne
olduğunu ancak dokumanın bütününe bakınca anlayabiliriz.”
*
* * * *
“Kardeşime
ne diyeceğimi bilemedim. Bana aşkının hikâyesini anlatırken, onda var olduğunun
farkına varmadığım, beklenmedik, centilmen bir yanını da açığa vurmuştu.”
*
* * * *
“Ama bir
süre sonra ikimiz de rüyayı gerçeğe uydurmaya çalışan bir adama akla uygun
açıklamalar yapmanın faydasız olduğunu kavradık.”
Kitabın ilk yarısındaki kişilerin fazlalığı beni biraz yordu ve
dikkatimi dağıttı açıkçası. Yazar, esrarengiz yabancıları farklı kişilerin
gözünden aktarmak istemiş; ama sayı biraz fazla olmuş sanki.
Kitapta dikkatimi
çeken ayrıntılardan biri de bazı yerel sözcüklerin olduğu gibi aktarılması.
Arkada “sözlük” bölümünde de bunların açıklamaları verilmiş. Bu açıklamalar
“dipnot şeklinde verilseydi daha mı iyi olurdu” diye düşünmeden edemedim. Böylelikle
her bilmediğim sözcükte kitabın arkasına dönüş yapmazdım.
İsminden
ötürü bana “1001 Gece Masalları”nı çağrıştıran ancak hiç de ilgisi olmayan
“Marakeş’in Masalcısı”, temposu özellikle ikinci yarıdan sonra artan, çokça
doğulu hafif batılı hoş bir roman. Özellikle kitapta yer alan Amerikan atasözü,
Hindistan’da doğup büyüyen; ancak New York’ta yaşayan bir yazar için çok da
aykırı olmasa gerek.
▬ ▬ ▬