NİL'İN KELEBEKLERİ (Nil KARAİBRAHİMGİL)

Nil Karaibrahimgil, nâm-ı diğer “özgür kız”. Kıpır kıpır şarkıları, rengârenk giysileri ve patlayan kahkahasıyla müzik dünyasında kendinden söz ettiren bir isim oldu. Bugün şarkılarıyla ve kitabından alıntılarla bizimle.


nil karaibrahimgil


“ ‘Her pazartesi Kelebek ekinde köşe yazar mısın?’ dediklerinde, ‘Tamam, o hafta etkilendiğim herhangi bir şeyi yazabilirim’ dedim. Beni etkileyenin, başka birilerini de etkileyeceğini varsaydım. (İçses)”


Nil Karaibrahimgil’in yazılarını ara ara gazeteden takip ediyordum. Bazılarının çok hoşuma gittiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Bu sebeple kitapçıda “Kelebeğin Hayat Sırları”nı görünce... Yanlış okumadınız “Kelebeğin Hayat Sırları”. Bu kitabın devamı gibi düşünülebilir. “Nil’in Kelebekleri”nden sonraki yazıları bir araya getirilmiş. Benim ilk okuduğum kitaptı; ancak bir vesileyle ben her iki kitabı da okumuş oldum. Ama yayın tarihi önce olduğu için bunu öne almayı uygun gördüm. 


Kitaba gelince. Anlaşıldığı üzere kitaptaki yazılar gazetedeki köşesinden. Dolayısıyla kısa, rahat okunur, kimi zaman günceli, çoğu zaman hayatı takip eden konular. Bazı yazıları biraz dağınık gelse de satır aralarında illa ki ilginizi çeken, gülümseten cümlelere rastlamak mümkün. Öyle yazılar ki bazı yerlerde kafanızı dağıtıp bazı yerlerde kafanızı toplayabiliyorsunuz. Nasıl mı? Sakin sakin okurken kullandığı bir cümle birden “Acaba öyle mi?”, “Hımm, neden olmasın!” diye sizi düşünmeye sevk ediyor. Bazen de “Bu da nereden çıktı şimdi” diyorsunuz.     



                                               * * * * *

“Üç dilekle bitirmek istiyorum. Dilerim bu kitap sayesinde yazılarım yeni okurlarla buluşur. Dilerim eski okurlar, yazıları bir arada bulunca sevinir. Dilerim bu kitap okuyana güzel ‘an’lar bırakır. (İçses)”

Başka okurlar için kitabın neler ifade ettiğini bilemem ama bu üç dilek de bende hayat buldu. 
Yazılar yeni okurlarla buluştu. Tüm yazılarını okumadığım için ben de yeni okur gibiydim. 
Beğendiğim yazıları kitapta görünce gözlerim parladı. Bir nevi eski okurum. 
Ve kitap bende güzel anlar bıraktı, kitabı keyifle okudum. 

Bu arada parantez içindekiler gazetedeki yazılarının dolayısıyla kitaptaki bölümlerin başlıkları. Umarım siz de kitabı keyifle okursunuz.

                                               * * * * *

“Bugünden yarına bakıp, bugünkü hislerle bir gelecek kuruyoruz. Geleceği bugün gibi bir şey sanıyoruz. Tahminoskop, yarın nasıl olacak sorusunun cevabını göremiyor. Çünkü orası kör noktadır. (Kendimde olmayanı istemezsem, otomatikman mutlu mu olurum?)

                                               * * * * *

“Bütün şikâyetler hayata âşık olmamak için. Ben demiyorum ki hayat kusursuz. Ama hiç bu kadar yakışan bir kusur gördün mü sen? (Hayata âşık olacak cesaretin var mı?)”

                                               * * * * *

“Aynı tavşanı bile boyasak çok farklı durmaz mı? İşte bu yüzden aynı şeyi yaşar gibi görünenler, aslında bambaşka şeyler yaşıyor olmazlar mı? Kimse kimseye kızmasın, kimse kendi manzarasını başkasınınkiyle aynı sanmasın. (Hayat bir boyama kitabı)”

                                               * * * * *

“Ama ben değişmeyen bir şey görmedim. Ben değiştim, ruhum değişti, hayatım değişti. Etrafımdakiler, onların ruhları ve hayatları değişti. (Her şey değişecek: Var mısın, yok musun?)



                                               * * * * *

“Hayat azsa, hayata dair her şey az olmalıdır. Fazlalık hayatı sıkıştırır, nefes alacak yer bırakmaz. En başta kendinin nelerden ibaret olduğunu bularak işe başlamak en iyisidir. Onu bulunca cevap, yarı yarıya verilmiş olur. (Nil’in gençliğine hitabesi)”

                                               * * * * *

“Hayat bir yolculuksa han hamam sahibi olmanın ne anlamı var. Oturamazsın ki orada. Kalkıp gideceksin. Ardından miras bıraktığında kalkıp gidecek. (Hayat sanatçısı)”

                                               * * * * *

“Her yerimiz dizayn olunca ruh antiergonomik bir hal alıyor zaten. (Balkon: Kendini sokağa atmanın en evcil yolu)”

                                               * * * * *

“ ‘Bugün bana bir işaret ver. Yapmaya çalıştığım şeylerin her birine dikkat ettiğinle ilgili… Ve bunu öyle bir şekilde yap ki bana sürpriz olsun ve senden geldiğinden bir şüphe olmasın.’ Dr. Joe Dispenza (Kuantum duası)”

                                               * * * * *

“Şimdi artık şaşırmıyorum başkalarının lafına bu kadar önem veren bir yerde yaşadığıma. O ne der, bu ne der, o ne düşünür, bu ne düşünür diye her şeyi saygıdeğer üçüncü tekil şahısa soruşumuza. İşin en pis tarafı, herkesin birbirine ne kadar çok benzerse, o kadar alkış aldığı bir yerde ‘başka’ olmayı seçmek. O başkalaşım kayaları, gerçekten kaya olmak zorunda! (Misafir de kimmiş, asıl misafir benim!)”



                                     

Bu şarkı “Bir Küçük Eylül Meselesi” adlı filmin de müziği. 2014 yapımı filmde başrolleri Farah Zeynep Abdullah ve Engin Akyürek paylaşıyorlar. Romantik bir film. Filmin özellikle sonunda hüzün hakim olsa da oyuncular, mekan ve özellikle de şarkısı hoşuma gitmişti. Belki siz de izlemek istersiniz.

                                               * * * * *

“ ‘Şimdilik böyle düşünüyorum’a gelince bu kalıp gibi ezberlensin. Çünkü düşünce uçucu maddedir. Kuantum bunu kanıtlamıştır. İnsanlar düşünceleri değişen insanlardan nefret ederler. Picasso kübist düşünüp, çizdiği yüzlerdeki burnu profilden görünce herkes nefret etmişti. Sonra başka türlü düşündüğü bir döneme girip, burnu yine karşıdan görüldüğü gibi çizince ne oldu? Yine nefret ettiler. Problem burunda değil çünkü. Güvertede! Başkaları sizi üstünüzle başınızla paketleyip kavraralar ve ellerinden kayıp gitmeniz işlerine gelmez. (Öğrenmemiz gereken yegâne kelime: Şimdilik)

                                               * * * * *

“Çünkü aynılaşmış insanları sıkıcı buluyorum. Başkalaşmış insanlar eğlenceli. Onlar gerçek. Diğerleri klon. Bir insan klonlarıyla nereye kadar sohbet edebilir? (Başka olan bambaşka)”

                                               * * * * *

“ ‘Gerçek karakter sadece kriz anlarında ortaya çıkar.’ Birini tanımak istiyorsak, hayatı onun için çatallandıralım. Hoşuna gitmeyen bir durumda kalıp tepkisini göstersin. Görelim bakalım, gerçek rengini, teni pembe insanın. Ben bunu duyduğumdan beri unutmuyorum. Kendime kriz anlarında, hep bakıyorum. Tanıyalım Nil Hanım sizi biraz diyorum. (Bence akıldan kalbe giden bir yol yok)”



                                               * * * * *

“Hayatımda tanıdığım hiç kimsenin, kendimden farklarını ayıklamaya çalışmadım. Tam tersi, bana benzer çoğunluğuna sığındım. Isı oradadır. Anlayış ve sevgi oradadır. Ondaki ben, orada beni bekler. Hepimiz aynı balıkçıdan gider balık alırız en nihayetinde. Karnımız doyar. Ülkenin birinde, bir bayrak altında dururuz. (Hrant Dink’le aynı balıkçıdan almak)”

                                               * * * * *

“Roma’da yürürken aklıma geldi. Japon turist, elinde fotoğraf makinesi, aşk çeşmesinin önünde sevgilisinin fotoğrafını çekiyordu. Ben de sıkkın bir şekilde, havuza para atıp dilek diliyordum. Ve o karenin içinde, kıyısında ve köşesinde, bu halim sonsuza dek belgelendi. Hiç tanımadığım ve beni hiç tanımayan iki kişinin hayatlarında, dondurup sakladıkları bir anda, ben de vardım artık. (Yanlışlıkla içine girdiğim kareler sergisi)”

                                               * * * * *

“Zira benim naçizane çabam, kendi hayatıma ve sizinkine, ‘yakınmadan’ anlam katabilmektir. (ÖSS’ye girdim)”

                                               * * * * *

“Binalar ve sokaklar, her zaman ilişkilerin bir parçasıdır. Olayların geçtiği set gibidir. Kayıtsız kalmak, imkânsız olur. Duvarlarında bir reklam panosu gibi, o yılların anıları oynar. Geçerken bir tek siz seyredersiniz. Bir tek siz satın alırsınız. Tuhaf bir his. Sanki aynı anda birçok hayatı yaşıyormuş gibi. Zaman yatay değil de dikeymiş gibi. (Aynı yerden başka sebeple geçmenin hüznü)”


                                               * * * * *

“İnsanlar, pesimistleri ve kaygılıları ve bir şeylerin daha kötü gideceğini söyleyenleri daha çok dinliyor. Çünkü korkular ağır. Fakat bakın, bu basit araba örneği gösteriyor ki, hafıza da balık bir yandan. Ağır olan bir şeyi bile, kaldırıp atabiliyor.
Çekim yasasını uygulamak zor. Bir de bunu deneyelim: Bırakım yasası. Bırakırsak uçar yasası. Denemesi kolay. (Düşünce balonu)”



                                               * * * * *

“Babam arayıp dedi ki: ‘Yazıların Beşiktaş’taki nüfus memuresi hanımı yormuş. “Hayat basit” diyor. “Kafasını bu kadar karıştıracak bir şey yok. Gezsin, tozsun, keyfine baksın, evlensin, çocuk yapsın. O Türkiye’nin güzel çocuklarından. Hayat da o kadar derin değil zaten. Kendisini yormasın” diyor.’ (Türk hafif yazısı)”

                                               * * * * *

“Bir keresinde turnede, ekipten iki kişinin yan yana koltuklarda uzanarak, chat yaptığına şahit oldum. Bir üçüncü geldi ve sohbet edemedi. O da odasına gidip, onlara bağlandı. (İki araba olalım)

                                               * * * * *

“Keşke sussaydım, keşke öyle yapmasaydı, keşke böyle olmasaydı. Susmadın, o öyle yaptı ve böyle oldu! İyi ki oldu, oh oldu. Keşkeleme, ilerle. (Sevmediğim kelimeler)”

                                               * * * * *

“Kuzenim Peri’yle geçen bir hafta, beni cüssemden usandırdı. Kesinlikle bu kadar büyük olmak istemiyorum. İnsanların benden akıllı uslu şeyler beklemesi, beni kendi gözümde sıkıcı yaptı, ben onun gibi iki yaşında olmak istiyorum. (Bana çocuk diyen var, ben bebek olmak istiyorum!)”

                                               * * * * *

“Hatayı yapabilmek için, etrafımızda egosu düşük, eğlencesi çok birileri olmalı. (Kusurdan üslup yapmak)”

                                               * * * * *

“Bugün teenager olan biri, saat denilen ve kola takılan şeyi fazla ‘tek fonksiyonlu’ buluyor. Sadece zamanı gösteren bir şey, çok sıkıcı ona göre! (Eğitim[in] değişmesi şart)”

                                               * * * * *

“Bol bol resim çekiyor herkes. Belgelemenin, yaşamaktan daha önemli olduğu bir çağda yaşadığımızı unutmayalım. (Bir hatırlatma: Lunapark)
                                       ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

kitap performans ödevi

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

GÖRÜNMEZ KENTLER (Italo CALVİNO)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

ADSIZ ÜLKE (Alain-FOURNİER)