HAYVAN ÇİFTLİĞİ (George ORWELL)

Masallar, fabllar dünyayı başka pencereden görmemiz için vasıta olurlar çoğu zaman. Bugünkü masalımız yazarının deyimiyle “bir peri masalı”. Bu deyim George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” adlı kitabının alt başlığı aynı zamanda.


“Orwell, yirminci yüzyılın ilk yarısında sıkça rastlanan bir İngiliz aydın tipinin özelliklerini taşıyordu. Hindistan’da görevli İngiliz bir baba ile bugün Myanmar adını almış olan Burma’da yaşayan Fransız kökenli bir annenin oğluydu. Bengal’in Montihari kentinde doğmuş; aşağı-orta sınıftan gelmesine karşın, soylu bir ortamda büyütülmüş; sekiz yaşında ailesiyle birlikte İngiltere’ye dönünce önce yatılı bir hazırlık okulunda, sonra da ülkenin en büyük özel okulu ve en seçkin öğretim kurumlarından biri olan Eton College’de okumuştu. Eton College’da, hiçbir bireyin bilimsel denetim ve koşullanmadan kaçamadığı, gelecekteki bir dünyayı anlatan Cesur Yeni Dünya’nın yazarı Aldous Huxley’den ders görmüştü. (Sunuş / Celâl Üster, Aralık 2000)”

                                               * * * * *

Kitap, hayvanlardan yola çıkarak insanlara mesaj vermekte. Tüm fabllarda olduğu gibi. Bir şeyi doğrudan anlatmak istemiyor, dolaylı yoldan açıklamaya çalışıyorsak – “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” gibi – özellikle fabllar kurtarıcımız oluyor çoğu zaman. Bir kurnazlıktan bahsedeceksek “tilki” yardımımıza koşuyor ya da “güç”se söz konusu olan “aslan” ne güne duruyor? Tabii ki bunları okuyup, dinleyip kendine çekidüzen veren var, “adam sen de” deyip kulak ardı eden var.

“Oysa bugün okuduğumda, bir çiftlikte yaşayan hayvanların kendilerini ezen ve sömüren insanların yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum oluşturdukları; ama zamanla, kurnaz ve iktidar düşkünü domuzların, devrimi yolundan saptırarak, insanların yönetiminden nerdeyse daha baskıcı ve acımasız bir diktatörlük kurdukları Hayvan Çiftliği’nin iki uçlu bir yergi mızrağı taşıdığını düşünüyorum. (Sunuş / Celâl Üster, Aralık 2000)”

                                               * * * * *

“Kitabın sonunda sunulan, insanlar ile domuzların aynı masanın çevresinde zaferlerini kutladıkları sahne, dünya yazınının en çarpıcı sahnelerinden biridir. (Sunuş / Celâl Üster, Aralık 2000)”

                                               * * * * *

“Kendi yazgısını elinde tutamayan, kendini yönetenleri sorgulamayı aklından bile geçirmeyen araba beygiri Boxer, ‘kendi kuvvetlerinden haberdar olmayan yavrular’ın en çarpıcı örneğidir. ‘Daha erken kalkacağım, daha çok çalışacağım… Napoleon her zaman haklıdır!’ demekten asla vazgeçmez. Ama sonunda, hastalanıp ıskartaya çıkarıldığında, at kasabını boylamaktan kurtulamaz. Kendisini ölüme taşıyan arabanın içinde, kapıya attığı umarsız çifteler, tüm hayvanların yitip giden umutlarını da yankılandırır. Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da…  (Sunuş / Celâl Üster, Aralık 2000)”

Kitabın 128 ve 135 sayfaları arasında (Can yayınları, 47. baskı) Boxer’ın rahatsızlanıp ıskartaya çıkarıldığı bu bölüm benim için kitabın çarpıcı kısımlarındandı. Sahne tüm ayrıntılarıyla fazla söze gerek bırakmadan anlatılmış. Yıllarca iyi niyetle kendini tüketircesine çalışan Boxer’ın at kasabına götürülüş sahnesi oldukça iç burkucu.

                                               * * * * *

İngiltere’de bir çiftlik. İnsanlar tarafından sömürüldüklerini düşünen çiftlik hayvanları tabir-i caizse kazan kaldırıyorlar ve yönetimi ele geçirip kendi kurallarını oluşturuyorlar. Bunda da en büyük pay domuzlara ait.   

“İnsanlar, emeğimizle ürettiklerimizin neredeyse tümünü bizden çalıyorlar. İşte, yoldaşlar, tüm sorunlarımızın yanıtı burada. Tek bir sözcükte özetlenebilir: İnsan. Tek gerçek düşmanımız İnsan’dır. İnsan’ı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın temelindeki neden de sonsuza dek silinecektir yeryüzünden.”

                                               * * * * *

Belirlenen kurallara kim, ne kadar uyacak acaba? İlerleyen günlerde kuralları ilk çiğneyen köpekler mi olur, koyunlar mı ya da atlar, ördekler mi? Domuzlar olmasın sakın? Ama yok canım kuralları tespit eden de onlar değil mi zaten? Neden bozsunlar kendi koydukları kuralları? Neden?

“Domuzlar, üç aydır sürdürdükleri çalışmalar sonucunda, Hayvancılığın temel ilkelerini yedi emirde toplamayı başarmışlardı. Şimdi bu yedi emir duvara yazılacak, Hayvan Çiftliği’ndeki tüm hayvanlar bundan böyle hayatlarının sonuna dek bu değişmez yasalara uyacaklardı.”

                                               * * * * *

“Hayvanların en küçük bir kuşku duymadıkları tek bir şey varsa, o da Jones’un geri dönmesini istemedikleriydi. Domuzları sağlıklı tutmanın önemi çok açıktı. Böylece, tartışma büyümeden, bütün sütün ve rüzgârla ağaçlardan dökülen elmaların (doğaldır ki, olgunlaştıkları zaman ağaçlardan toplanan elmaların da) hepsinin domuzlara ayrılması herkesçe kabul edildi.”



                                               * * * * *

“Hayvanlar bir Napolen’a, bir Snowball’a kulak veriyorlar, ama hangisinin haklı olduğu konusunda bir türlü karara varamıyorlardı. Daha doğrusu, o sırada kim konuşuyorsa ona hak veriyorlardı.”

                                               * * * * *

“Başlangıçta, Hayvan Çiftliği’nin yasaları ilk kez hazırlanırken, emeklilik yaşı atlar ve domuzlar için on iki, inekler için on dört, köpekler için dokuz, koyunlar için yedi, tavuklar ve kazlar için de beş olarak belirlenmişti. Emekli aylıklarının yüksek tutulması kararlaştırılmıştı. Gerçi henüz hiçbir hayvan emekliye ayrılmış değildi, ama son zamanlarda bu konu gittikçe daha çok tartışılır olmuştu.”

Yasalar değişmeye mi başlamıştı yoksa? Kim bilir neden? Güç kullanarak, zorbalıkla da değişmiyordu bu kurallar. Bir tarafın iyi niyeti, kibarlığı, saflığı diğer tarafın kurnazlığı ve menfaatine mi yenik düşüyordu yoksa?                                                                                           
Masallar, fabllar… Yüzyıllardır bir şeyler anlatmıştır bize. A kişisi B kişisi değildir söyledikleri. İnsandaki hallerdir aslında. İyilik, güzellik, doğruluk, samimiyet; menfaat, kurnazlık, riyakârlık… İnsandaki halleri görmek için okumalıyız masalları. Ders çıkarmalıyız, düşünmeliyiz ya da “bir peri masalı” deyip geçmeliyiz.

                                               * * * * *

“Gene o sıralar, yeni kurallar getirilmişti: Bir domuz ile başka bir hayvan yolda karşılaştıklarında öteki hayvan kenara çekilerek domuza yol verecek ve bütün domuzlar pazar günleri kuyruklarına yeşil kurdele takma ayrıcalığına sahip olacaklardı.”

                                    ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

YEŞİL MÜREKKEP (Osman BALCIGİL)

SANATIN GEREKLİLİĞİ (Ernst FISCHER)

DEDE KORKUT HİKAYELERİ