ŞAİR EŞREF (Alpay KABACALI)

Alpay Kabacalı’nın hazırladığı “Şair Eşref”, ünlü hiciv ustasını bize her yönüyle tanıtan bir kitap. Hayatı, anıları, eserleri, şiirleri, sanatı... 
Çetin Altan: “Şiirde yergi, küfürle kafiyenin zekâ projektörüyle insanın gözüne sokulmasıdır.” der. Eşref de şiirlerinde bu üçlüyü gayet iyi kullanmış, mizahi eleştiriyi başarıyla uygulamıştır. Gülerken düşünmek isteyenlere...

“Mehmed Eşref, Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe bucağında doğdu. Ayrıntıya girmek gerekirse, «Orta Mahalle’de 39 numaralı evde» diye ekleyebiliriz. Babası «Hafız Ağa» diye anılan Hacı Hafız Mustafa Hoca, «Usulizadeler» olarak tanınan aileden geliyordu; Gelenbe camisinin imam-hatibiydi.”


              * * * * *

“Hafız Mustafa Efendi, ünlü matematik bilgini, İbrahim Müteferrika’nın kurduğu ilk Türk matbaasında mukabelecilik(redaktörlük) yapmış olan Gelenbevi İsmail Efendi’nin torunlarındandı.
Eşref’in annesi Arife Hanım, Gelenbe yakınındaki Yaya köyündendi. Arife Hanım’ın babası Ahmed Reşid Efendi, Sünbülzade Vehbi’nin Nuhbe-i Vehbi adlı, ders kitabı olarak okutulan manzum (koşukla yazılmış) Arapça-Türkçe sözlüğüne (ilk bas. 1805) şerh (açıklama) yazıp yayımlayan Ahmed Reşid Efendidir.”

                                               * * * * *

“İlköğrenimine Gelenbe’deki mahalle okulunda (sıbyan mektebi) başlayan Eşref, babasının üstelemesiyle hıfz’a (Kur’an’ı ezberlemeye) çalışmış ve altı ay sonunda hafızlık duasını yapacak ölçüde olağanüstü bellek gücü göstermişti.
Remzi Zeytinoğlu’nun anlattığına göre, okuyup yazma öğrendikten sonra o dönemde köylerde elden ele dolaşan Âşık Ömer, Şah İsmail, Kan Kalesi gibi halk kitaplarını okumuş; bunlar kendisinde şiir yazma hevesi uyandırmıştır.”

                                               * * * * *

“İzmir’in 19. Yüzyıl Osmanlı düşün ve edebiyat dünyasındaki yeri ayrıntılarıyla incelenmeye değer. Halit Ziya (Uşaklıgil) ile Tevfik Nevzad’ın çıkardıkları Nevruz dergisi (1884) çevresindeki ilk aydın kümelenmeleri, İzmir’in ilk özel gazetesi Hizmet’in (1886), bir süre sonra da Ahenk’in yayımlanması ile halka genişler. 1880’lerde oluşan «aydınlar kadrosu», İzmir’in kültür ve sanat yaşamına canlılık getirir.”

                                               * * * * *

“«Gâvur İzmir» olarak bilinen kentte yabancılar ve azınlıklar çeşitli olanaklar içinde, özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlanmamış olarak yaşarlarken, Müslüman uyrukların kent dışına çıkışı bile izne bağlıdır.”

                                               * * * * *

görsel: turhan selçuk
“Yergi şiirleri ağızdan ağza yayılarak belirli çevreleri etkilemektedir. Kendilerinden önceki kuşağın, Namık Kemal’lerin, Ziya Paşa’ların ektiği tohumlar filizlenmekte; düşünsel planda özgürlük özlemi, özgürlük tutkusu halka halka yayılmaktadır. Bunu sağlayan «sözün gücü»dür.
En etkili yergi şairi olan Eşref, aynı zamanda bu ortamın, bu çevrenin en sevilen kişilerinden biridir.”

                                               * * * * *

“İzmir ilini de içine alan Aydın vilayeti, bugünkü beş ili kapsayacak kadar genişti; sınırları Ege Denizi ve Adalardan Konya, Hüdavendigar (Bursa) vilayetlerine kadar uzanmaktaydı.”

                                               * * * * *

“İzmir o sıralarda ikamete memur olanlarla dolu idi; bunların hepsi işsiz güçsüz, maaşlarını alırlar, yaşarlardı; fakat bunların içlerinde, çok namuslular olmakla beraber - ilerde anlatacağımız gibi - Eşref’i, Memduh’u, Şekib’i, Nevzad’ı jurnal edip Bitlis’e, Kastamonu’ya sürülmelerine sebep olan ve aralarında kendisi de sürülen (Mustafa) gibi namussuz hafiyeler de vardı.”





                                               * * * * *

“Eşref, 22 Mayıs 1912’de, Kırkağaç’ta, Bahçıvanpazarı’ndaki evinde veremden öldü.”

                                               * * * * *

Türkiye Yazıları dergisinin Ocak 1982 tarihli «Şair Eşref Özel Sayısı» için 1981’de Kırkağaç, Gelenbe ve İzmir’de Eşref’i «arayan» Veysel Çolak, şu bilgileri veriyor:
Tutucu bir ilçe olan Kırkağaç’ta, Eşref’in Bahçıvanpazarı semtindeki evini, evin «ne olduğunu, nerede olduğunu» bilen yok.”

                                               * * * * *

“Çolak, son olarak İzmir’de Şair Eşref Bulvarı’na yerleştirilen, Tuborg firmasının 26 Mayıs 1972’de açtığı yarışma sonucu yaptırılan Eşref’in büstünü görüntülüyor ve yazısını şöyle bağlıyor: «Şair Eşref’i aradım. Buldum diyemem. Ne diyelim? Türkiye’de Şair Eşref olanın hali budur. Ama iyidir!»”




                                               * * * * *

“Tokadizâde Şekip, onun erdemlerini şöyle sıralıyor:
«Tam bir istikamet (doğru yoldan ayrılmayış), namuslulara saygı, namussuzlara düşmanlık. Yalnızca yergilerini görenlerce uyuşmaz, çatışmaya eğilimli kimselerden sayılabilecek Eşref, sevdiği kimselere karşı pek ılımlı yaratılışlı bir dost sıfatından hiç kaçınmazdı. Eşref’in vefakarlıkta da benzerine pek az rastlarız.»”


görsel: turhan selçuk
                                               * * * * *

“                                  HER ŞEY GEÇMEZ

Yolda giderken yağmur bastırıyor, bardaktan boşanırcasına… Eşref bir saçak altına sığınıp araba beklemeye başlıyor. Ne araba geçiyor, ne yağmur diniyor.
Uzun bir süre bekledikten sonra evine doğru yürüyor. Giderken yağmur diniyor; az sonra da arkadaşlarıyla karşılaşıyor.
— Bu ne hal Eşref Bey, diyor arkadaşlarından biri. Denizden çıkmış gibisin.
— Eskilerin sözlerine inanırsan başına gelir böyle şeyler.
— Nasıl yani?
— Dünyada her şey geçer, derler. Saçak altında bir saat bekledim, ne yağmur geçti, ne araba…”

                                               * * * * *




                                               * * * * *


                                               * * * * *

“                                  DOKTORUN MARİFETİ
Eşref’in yergi ağına takılanlardan biri de İzmir’in belediye doktoru Şakir Bey… Yanlış ilaçlar verir, basit bir ilaçla iyileşebilecek hastaları bile aylarca yatağa bağladığı olurmuş. Eşref’in bu bilgisiz doktor için yazdığı dörtlük şöyle:
           Gitse bir hastaya Doktor Şakir
           Kurtulur âni, o saatte alil.
           Çıkmadan doktor efendi kapıdan
           Bacadan çünkü girer Azrail!”

                                               * * * * * 

“                               YERDİKLERİ YAŞIYOR

Eşref’in kendi kendisini Mısır’a sürgün ettiği yıllar… İran’da Muzafferüddin Şah’ın meşrutiyet ilan etmesi Eşref’i sevindirir. Şah için uzun bir kaside (övgü şiiri) yazar; bunu Şaha ulaştıracak kişiyi de bulur. Amacı, Şahtan yüklüce bir câize (bahşiş) koparmaktır.
Epeyce masraf ederek kasidesini dizdirip bastırırsa da, baskının bittiği gün Muzafferüddin Şahın ölüm haberi gelir.
Câize almak bir yana, harcadığı onca para boşa gitmiş, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştur…
Kahire’deki Jön Türklerin uğrak yeri olan Splandit Bar’a gidip arkadaşlarını bulur:
— Hiç kimseyi övmezsin, diyordunuz bana. Övdüm de ne oldu? Yerdiğim kişilerin hepsi yaşıyor; övdüğüm tek kişi İran Şahıydı, o da ölüverdi.”

                                               * * * * *

                                               * * * * *

“Yergi (hecv, hicv), Divan edebiyatında bir «nazım türü»dür. Genellikle hezl (gülmece) ile birlikte anılır. Ancak, bu ikisi arasında önemli ayrımlar vardır. Hicviye, «bir kimseyi yermek amacıyla yazılan şiir» olarak tanımlanır. «Kötü huyları, gülünç halleri alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılmış eser» tanımı da aynı anlayışa yaslanır.”

                                               * * * * *

“«Sövmede bile bir incelik bulunabileceğini» belirten Agah Sırrı Levend, alanının uzman bir «bilirkişi»si olarak, sağlam ölçütler getirir.”

                                               * * * * *

“Yergi şiiri, Tanzimat’tan sonra toplumsal bir boyut kazanmaya yönelir. Bunun öncüsü Ziya Paşa’dır (1825-1880)”

                                               * * * * *

“Gerçek anlamda toplumsal eleştiriye dönük yergi şiirleri yazan ilk şair, Namık Kemal’dir. O, yergiyi özgürlük savaşımında bir araç olarak kullanmıştır.”

                                               * * * * *

“Tanzimat’tan sonra çıkan Diyojen, Çıngıraklı Tatar, Hayal, Latife, Şafak, Kahkaha, Meddah, Geveze, Çaylak gibi gülmece dergilerinin – dolaylı da olsa – yergi türünün gelişmesini etkilediklerini kabul etmek gerekir.”


görsel: turhan selçuk

                                               * * * * *

“Ancak, Eşref’in yergi şiirleri Tevfik Fikret’in, vb. şairlerin ürünleri gibi bugünkü dile çevrilemez, yeniden yazılamaz. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi, onun yergileri geniş ölçüde mazmunlara, söz oyunlarına dayanmaktadır. Sözcüğü değiştirmek, yerginin bütün etkisini, vuruculuğunu yitirmesine yol açar. Bu bakımdan, Eşref’i okumak isteyenlerin onun kullandığı sözcükleri öğrenmeleri ya da sözlüğe bakmaları zorunludur.”

                                               * * * * *

“Eşref’in yergi şiiri alanındaki gücü, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra hiç tartışılmadan onaylandı. Günümüz yazarları, edebiyat tarihçileri, eleştirmenleri de aynı yargıya varıyorlar.”

                                               * * * * *

“Eşref’in en müstehcen kıt’alarında bile banalite’nin zerresi yoktur. İşte Eşref’i öteki hiciv şairlerinden ayıran en önemli nokta budur.
Sonra Eşref, hicvinin konusu ve içeriği bakımından da ötekilere benzemez. Kişisel kırgınlıkları, pek az kıt’asına konu olur. O en çok millet ve memleket hayatında gördüğü düzensizlikleri, aksaklıkları, bunlara yol açan kişileri diline dolardı. Fakat burada kişi, birey olmaktan çıkar; bir karakter, bir tip olarak belirir. Bunun birkaç istinası vardır ki, asıl kuralı bozmaz elbet. (Hikmet DİZDAROĞLU)”


görsel: turhan selçuk
 

görsel: turhan selçuk













                                               * * * * *

“Gerek o devirde, gerek daha sonra, onun çığırını yürütmek isteyenler, «hicviye» adı altında, kahvehane dedikodularını aşmayan, edep dışı birtakım açık-saçık laflar karalamaktan ileri gidememişlerdir. (Cevdet KUDRET)”

                                               * * * * *

“Padişahım verdiğin valilik olsa istemem,
Âdem olmak sadrıazamlıktan â’ladır bana.
Kadr-i namusumla ahrarane imrar-ı hayat
Sen gibi bir padişah olmaktan evladır bana!”

* * * * *

“Alma oğlum kudretinden fazla bir yük üstüne;
Her işin erbabı var, her zahidin bir mezhebi.
Haddini bil evvela, yoksa batarsın mutlaka
Bir kucak süngerle düşmüş eşek gibi!”


görsel: turhan selçuk


* * * * *

“Bize gurbet değilken dar-ı dünya, dar-ı ukbada,
Mematı sevmemekte afv olunmaz bir hatamız var.
Düşünsek biz, ölümden korkmamak lazım gelir, zira
Yerin altında, üstünden ziyade akrabamız var!”

* * * * *

“Etmeden tahkik hiç söz söylemem bir şahs için,
Eski bir darb-ı meseldir gerçi orman taşlamak.
Hicv edersem haini, zahid, günah ettin deme,
Din-i İslam’da sevabdır çünkü Şeytan taşlamak.”

* * * * *

“Surete etme nazar, sirete bak arif isen.
Cam gibi cevher-i iman da nümayan olmaz.
İ’tikadımca benim Avrupa’da bir âdem
Şapka giymekle gâvur, fesle Müslüman olmaz!”
                                     ▬        ▬      ▬                      

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

YEŞİL MÜREKKEP (Osman BALCIGİL)

SANATIN GEREKLİLİĞİ (Ernst FISCHER)

DEDE KORKUT HİKAYELERİ